Barzani ile Seladdin kentindeki sarayında konuşuyorduk. Talabani’ye olan olumsuz duygularını ve kişiliğine duyduğu kuşkuları anlatmıştı: Türkiye’ye ihanet etmem. Talabani’yi babam Kürt hareketinin içine almıştı. Ona güvenmişti. Yükseltmişti. Ancak babama ihanet etti. Bizden koptu... Kendi partisini kurdu. Karşımıza geçti. Hareket bölündüğü için Bağdat yönetimlerine karşı zayıfladık. Babam onu hiç affetmedi. Ben de affetmem, güvenmem."
Barzani, o sözleri söylediğinde, ertesi gün Erbil’e gideceğimi... Talabani ile konuşmak için randevum olduğunu biliyordu.
1996 Ağustos’unun sonuydu... Erbil’e geçtik. Milliyet’ten ve Kanal D’den arkadaşlarımla tarihe tanık olacaktık.
Çünkü, Talabani, Erbil’de yoktu...
Kaçmıştı.
Barzani’nin gizlice anlaştığı Saddam, Körfez Savaşı sonrasında ilk kez kuvvetlerini kuzeyde kendisine yasak olan bölgeye doğru harekete geçirmişti. Erbil’e varmak üzereydiler.
Talabani kuvvetleri dağılmıştı. Talabani’nin kendisi de Kalçolan’a doğru uzaklaşıyordu.
Bir gün önce saatlerce konuştuğum Barzani hiç renk vermemişti. Sanki tatildeymiş gibi sakindi.
Oysa gerçekten tehlikenin tam göbeğine düşmüştük.
Olay sırasında Erbil’de bulunan ve bir gün önce Barzani ile konuşan tek Batılı gazeteci ben ve ekibimdeki arkadaşlarımdı.
Bunun keyfi, atlatılan tehlikenin çok üstündeydi.
Barzani daha sonra bir jest yaptı. Talabani’nin kaçarken yanına alamadığı, yok edemediği bir video bandını gönderdi. Talabani’nin çalışma odasında ele geçirilmişti.
Bantta, Talabani, Abdullah Öcalan’ın yeri tam bilinmeyen bir evindedir. Zaman zaman Talabani’nin anlattıklarına yüksek sesle gülmektedirler.
Neden mi?
Çünkü Talabani Türkiye ile dalga geçmekte ve şöyle demektedir:
"Buraya gelmeden önce Şam’da Türkiye büyükelçiliğinde idim. Büyükelçi ile konuştum. Bana sizinle ilişkim olmaması için gözdağı verdi. (Gülüşmeler)
Sizin Şam’daki evinizin ve Bekaa Vadisi’nin dışında nerede oturduğunuzu bilmiyor. Merak ediyor. Benden laf almaya çalıştı. Söylemedim tabii. Yani Türkler anlaşılan burayı bilmiyorlar. (Gülüşmeler)"
O zaman bandı Kanal D’de yayımlamıştım.
Ortalık toz duman olmuştu.
Talabani’nin Apo ile işbirliğinin suçüstü belgesiydi.
Üstelik Talabani şimdi olduğu gibi, o zaman da Ankara’ya itibarlı bir konuk gibi geliyor, devletin üst kademeleri ile görüşüyordu. Apo’ya karşı tavır koymakta olduğunun güvencelerini(!) sunuyordu.
Şu satırlardan çıkan sonuç...
Barzani’nin Talabani’ye olan nefreti, babasına ihanete kadar uzanıyor. Talabani ile şimdi aynı oluşum içinde görünse de ilk fırsatta onu yok etmek isteyecektir. Bunun için daha önce can düşmanı olan Saddam ile işbirliği yapmıştı. Gene yapar. Başkalarıyla da...
Türkiye iki düşmanın bütünleşmesine kadar varan süreçte seyirci mi kaldı?
Çünkü bugün ortak parlamentoları açılıyor.
Talabani de Barzani’den nefret eder. O da Apo ve İran dahil, her türlü ittifakı denemiştir.
İkinci sonuç...
Talabani’ye kesinlikle güvenilmez.
Kuzey Irak Kürtleri adına verilecek güvenceler buğulu cama parmakla yazılan yazı kadar uçucudur.
Evet... Bugün, iki tarafın ortak Kuzey Irak Kürt parlamentosu toplanıyor. Başkentleri var; Erbil... Merkez bankaları, paraları, ortak askeri güçleri var. Hükümetleri olacak.
Bunun fiili "devlet" sürecinde sonuca yaklaşmak olduğu açıktır.
Özellikle bugün, daha önce hazırlanmış anayasa metni de Barzani ve Talabani tarafından imzalanırsa belirleyici adım atılmış olur. O Anayasa’nın birinci maddesi, bu oluşumun "federe devlet" olduğunu öngörüyor.
Ardından, açıklamanın ekim ortasında Brüksel’de yapılacağı yolunda haberler gelmekte.
Bütün bunlara izin vermemek durumunda bulunan Türkiye, ABD’nin Irak’a harekât olasılığından daha yakın ve çok daha ciddi / kalıcı tehlikeyle karşı karşıya.