"- Sayın Genel Başkanımızı önce başbakan yapalım, sonra da cumhurbaşkanı olur."" - Cumhurbaşkanı seçilmek için önce başbakan olmak şart değil."Bu konuşma aradan bir buçuk yıl geçtikten sonra, şu günlerde bazı cumhurbaşkanlığı senaryolarından söz edilirken yeniden konuşuluyor.Evet...Kemal Dervişin ve İsmail Cemin 2007de cumhurbaşkanlığına olası adaylığı siyaset senaryolarının yanı sıra artık aynı yakıştırma Baykal için de yapılmakta. 3 Kasım seçimleri öncesi Deniz Baykalın sabah yürüyüşleri grubunda şöyle bir konuşma geçer: "-Sabah yürüyüşlerimizi ne zaman artık Çankaya Köşkü bahçesinde yapacağız?" CHP kurultayı bağlamında Deniz Baykal için dinlediğim "Çankaya senaryosu"nu yansıtıyorum.2007 yılında yeni cumhurbaşkanını bu Meclis seçecek. AKP milletvekillerinin kesin çoğunluğu nedeniyle R. T. Erdoğanın "sonuç almaya en yakın aday olduğu" apaçık ortadaki gerçek. Kağıt üzerinde "Meclis aritmetiği" böyle düşündürtüyor.Erdoğanın askerle, yüksek yargıyla, medyayla ilişkilerini ılımlı tutması bu gerekçeye de bağlanmakta. Cumhurbaşkanı seçilmek için oy hesaplarının yanı sıra, duyarlı ve etkin kurumların da yeşil ışığı gerek. Aritmetik ve artı Ancak...Şöyle bir yorum da var: Meclis Başkanı AKPli.Başbakan AKPli.Cumhurbaşkanı da AKPli olursa üçte bir oyla Türkiye yönetiminin tamamı AKPye geçmiş olur. Hele, 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde 40 milyon seçmenin 10 milyonunun sandığa gitmediği dikkate alınırsa, AKP oylarının "seçmenin sadece yüzde 25ini temsil ettiği" gibi bir sonuca ulaşılır... Yüzde 25 oyla cumhurbaşkanı, başbakanı, Meclis başkanıyla tüm Türkiyenin siyasal yönetimi ve güçleri AKPye sunulmuş olur.Türkiye bunu kabul eder mi?Demokrasinin bir oylama mekanizması olduğu düşünülürse, olmayacak şey değil.Ancak...Demokrasinin bir dengeler ve uzlaşma rejimi olduğu kabul edilirse, oy sayısının tek başına yeterli olmayacağı da bir diğer bakış açısıdır.İşte burada yazının başındaki "Deniz Baykal ve Çankaya Köşkü" senaryoları devreye giriyor.Deniz Baykalın seçimlerden bu yana bir yıldır izlediği - fazla - ılımlı çizgiyi böyle yorumlayanlar da var.Bir yürüyüşün anıları da "acaba" dedirtmekte. Baykal seçeneği Parlamento dışından gelmiş olması, siyasi deneyime yeterince sahip bulunmaması nedenleriyle Cumhurbaşkanı Sezer, zaman zaman eleştirildi.Anayasayı fırlatmayla başlayan krizlerde siyaset dışı dünyadan gelmenin izleri sorgulandı. Türkiyede siyasal tavırlar daha çok "tepkiler" ile biçimlendiği için, bu kez parlamenter bir cumhurbaşkanı seçimi için eğilim ağır basmakta. Baykalın böyle bir avantajı var.Öte yandan...Baykal, 3 Kasım seçimlerinden bu yana, zaman zaman hayret verecek kadar ılımlı bir kişilik sergiliyor. Aynalardaki hırçın şövalyenin yerine uzlaşmacı, kavgadan uzak, AKP ile ilişkilerinde bazen abartılmış hoşgörülü bir Baykal izliyoruz.Acaba..."Meclis aritmetiğindeki AKP oylarına dönük cumhurbaşkanı adaylığı çizgisinin gereği mi?" sorusu uç vermeye başladı. Tabii şu aşamada bir fantezi gibi görünmekte.Bununla beraber, büsbütün olanak dışı da sayılmaz.Baykalın kendi doğasına bile uymayan son bir yıllık uzlaşmacı profili, en önemli sorunlarda bile yükselmeyen sesi bu tür yakıştırmalara neden olabiliyor. Elbette "Baykalın böyle bir niyeti vardır" demiyorum.Fakat...CHP muhalefetindeki önlenemeyen hafiflik işte böyle yorumlara kadar uzanmakta. Demokrasi elbette kavga değil ama muhalefetin neredeyse "yok" gibi görünmesi de değil.Bugün toplanacak "renksiz" CHP kurultayı için bu konuşmalar daha çekici göründü.Baykala dokundurmak, vurmak moda.Fakat Baykalın karşısında ciddi bir aday olmak, ciddi aday bulmak neden moda olmuyor?Bu da Baykalın artısı değil mi? g.civaoglu@milliyet.com.tr Parlamenter ve ılımlı