Türkiye gibi Fransa'da da cumhurbaşkanının 7 yıllık görev süresi 2007'de doluyor. Yeni cumhurbaşkanının seçimine daha 2 yıl var. Ama... Fransa'da en "sıcak" tartışma konusu, "Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı adaylığı..." Türkiye'nin AB üyeliğine karşıtlığı nedeniyle iyi tanıdığımız Sarkozy daha geçen yılın ortalarında "Başkanlık yarışında varım" mesajını vermişti.Chirac ona karşı tavır koymuştu. Hatta Sarkozy'nin burnunu sürtmek için AB Anayasası'nı yasal gerek olmadığı halde referanduma sundu.Son referandum, Fransa'da "Chirac'ın yenilgisi" olarak yorumlandı. "İstifa etmesi ve öne alınmış cumhurbaşkanı seçimleri" bile istendi.Chirac kendi yerine oynayan Sarkozy'yi yeni hükümetin başbakanlığına getirmedi ve bir bakanlık vermekle yetindi.Fransa medyası, siyaset çevreleri ve kamuoyu bütün bunları "2007 cumhurbaşkanı seçimlerinin şimdiden başlamış savaşımı" olarak yorumluyor ve tartışıyor.Ve Fransa'da hiçbir bakan bu tartışmaları "vatana ihanet" ve "belirli odakların tezgâhı" diye tanımlamıyor..............................Aslında 2007 cumhurbaşkanı seçimi "yanlış noktadan depar almış ama doğru kulvarda süren bir koşu" görünümünde.Çünkü, Anayasa'da ve yasalarda olmayan bir "yasak" genişletilmiş yorumla gündeme taşınmıştır."Cumhurbaşkanının eşi türbanlı olamaz, o halde Erdoğan da ne denli parlamento çoğunluğuna sahip olursa olsun cumhurbaşkanı seçilemez" iddiası ile başlamıştır tartışmalar...9. Cumhurbaşkanı Demirel'in "Anayasal ve yasal bir engel yok, eşinin başının örtülü olması sayın Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesine engel oluşturamaz" söylemi gerçekçidir.Gönüllerimizdeki cumhurbaşkanı ve eşi görüntüleri farklı olabilir ama bu farklılıkla hukuk örtüşmüyor.Demirel'in, "İstemeyenler cumhurbaşkanı eşlerinin başı örtülü olmaz diye yasa çıkarsınlar" söylemi ise, sadece sözcükleriyle algılanırsa, elbette doğru görünmüyor.Tek kişi için yasa, hukukun genellilik ve objektiflik ilkelerine aykırıdır. Ama... Demirel'in bir başka söylemini hatırlayın; "Bulun 226'yı, düşürün hükümeti..."Demirel o zaman demokrasideki meşruiyetin gereği olan "hükümetlerin milletvekili sayısının yarısından 1 fazlası olan 226 kırmızı oy bulunmadıkça düşürülemeyeceği gerçeğini vurgulamıştı.O sırada "ülkenin sağlam güçleri" diye anılan bazı duyarlı çevrelere, "hükümetimi beğenmiyorsanız, bulun 226'yı, düşürün" diyordu. Demokrasi oyununun kuralına gönderme yapıyordu.O zamanlar yadırganan bu söylem, sonraları diğer iktidarların "demokrasi amentüsü" olmuştur.Demirel gene aynı şeyi yapıyor."Anayasa ve yasalarla engel yok, bulun çoğunluğu, çıkartın yasayı, eşi başı örtülü olan kişi cumhurbaşkanı olamaz diye bir hüküm getirin" demek istiyor.............................Ancak... Demokrasinin mühendisliğin "demir-çimento-kum-su ile statik hesapları" gibi salt rakama dayanmadığı durumlar vardır.Polemikler açmamak için bunlara girmek istemiyorum.Demokrasinin rakamlara dayalı geçerli kuralları öncelikli ve etkin olmalıdır.Ama hangi rakamlar?Yüzde 36 oyla parlamentonun yüzde 68 oy çoğunluğuna sahip olmak ve bu yüzde 36 azınlık oyuyla, tüm Türkiye'nin cumhurbaşkanını seçmek, demokrasinin özüne uygun mu?Meclis'in ve demokrasinin diğer partilerinden, Türkiye'nin çoğunluk kesiminden temsil alınmadan bir seçim süreci, ciddi sancılar yaratmaz mı?İşte başörtü değil, tartışma deparı bu olmalıydı. ............................İstense de, istenmese de bunlar tartışılıyor/tartışılacaktır.Bunu "ekonomiyi sarsmayacak, siyasi istikrarı devam ettirecek özgür demokrasi platformu olarak görmek ve göstermek" hepimizin yararına. g.civaoglu@milliyet.com.tr 2007'de Çankaya'ya kimin çıkacağı tartışması -AKP'nin iddia ettiği gibi- erken mi başladı? Sorunun cevabını bir başka ülkeden örnekle verelim...