Önce birincisi...Bu olasılık giderek büyüyor.Güney Kıbrıs'ın ve Yunanistan'ın belirledikleri politika çizgisi nedeniyle değil, Fransa, Almanya, Avusturya gibi dişli AB ülkelerinin de "Türkiye'nin Kıbrıs'ı tanıması gerektiği" söylemleri sonucu köşeye sıkışmakta oldukları için.Papadopulos, başında bulunduğu Güney Kıbrıs'ın Türkiye tarafından tanınması isteminde Fransa, Almanya ve Avusturya'dan nasıl daha geride kalabilir?Bunu iç politikada izah etmesi mümkün olamaz.Belki de istemeye istemeye VETO kartını kullanabilir.O zaman Türkiye ile tam üyelik görüşmeleri başlamaz.İlişkiler kilitlenir......................Oysa... Bu Papadopulos'un ve elbette Karamanlis'in uzun soluklu politikalarıyla örtüşmez.Çünkü, Türkiye'nin AB'den umudunu kesmesi ve ilişkilerinin donması, artık Kuzey Kıbrıs için diyaloğun kopması demek olacaktır. Türkiye üzerinde AB ipoteği kalkacaktır. Ankara sertleşecektir. Ada'nın Kuzey'i ve Güney'i arasında bütünleşme, Ada'daki Türk birliklerinin bir süreç sonrası çekilmesi hayal olacaktır.Türkiye-Yunanistan ilişkileri de buna paralel olarak "soğuk şok" bölmesine atılabilir. Böylesi bir beceriksizliği ne Papadopulos halkına anlatabilir, ne Karamanlis.Onların belirledikleri politika, Türkiye'nin başının üzerine "AB üyelik görüşmelerini ve bunun kesilme olasılığını Demokles'in kılıcı gibi asmaktı."Türkiye'nin görüşmelerin ilerlemesiyle paralel olarak Kuzey Kıbrıs'tan çekilmesinin de Ada'da bütünleşme sürecini hızlandırması planlanmıştı.Bu planın bozulmaması için gene de çaba göstermeleri olasılığı az değil.......................Fransa'nın açıkladığı "3 Ekim görüşme koşulları" arasında "Güney Kıbrıs'ı devlet olarak tanıma" maddesinin resmen ve yazılı olarak yer almaması, şimdilik, Papadopulos ve Karamanlis'e biraz olsun hareket alanı bırakıyor.Gerçekten... 3 koşuldan birincisi "görüşmelerin ucunun açık olduğunun daha net vurgulanması", ikincisi "alternatif statülerin anılması (imtiyazlı ortaklık gibi)", üçüncüsü "AB'nin yeni bir üyeyi hazmedebilme kapasitesi"dir.Kıbrıs'ı Türkiye'nin tanıması henüz sadece söylemlerde...Fakat... Son anda Fransa'nın ne yapacağı belli olmaz........................Bu durumda "tünelin ucundaki ışığın, gelmekte olan tren farları (VETO)" olması daha zayıf ihtimal.Kıbrıs, Türkiye'nin üzerine "görüşmeleri her an kesebilme olasılığını" Demokles'in kılıcı gibi asmayı yeğleyecek ve -herhalde- "salam politikası" uygulayacaktır.Yani... Görüşmelerin başlaması için "CONSTRUCTIVE ABSENCE (yapıcı namevcut)" tavrını koyacaktır.Türkiye'nin tanımadığı bir ülke olarak gene de görüşmeleri VETO ederek engellemeyen, AB'nin "tekil ve bütün" rolünü bozmayan çizgiye geçecektir.Ancak... 3 Ekim'de görüşmelerin başlamasıyla birlikte zamanı değerlendirecek, salam doğrarcasına dilim dilim ödünler alacaktır. AB'nin de böyle bir çizgi işine gelmektedir. Ucu açık, "imtiyazlı ortak" gibi bir alternatif statü kartını elinde tutan görüşme sürecinde, işine gelmeyen konularda Türkiye'yi Kıbrıs kozuyla hizada tutmayı deneyecektir........................Türkiye de, bu tarihi dönüşümünü tamamlamak için gene aynı "zamanı zamana bırakarak zaman ve mevzi kazanmak" politikasını uygulayacaktır.Şunun şurasında 2013'e 7.5 yıl kaldı. 2014 formalite yılı olur.Bugünkü sorunlar, o günler geldiğinde çok küçük kalacaktır.Türkiye'nin bölünme tehdidine karşı da en güçlü antikoru, AB simgesidir.(Bugün Atina'da yapılacak Papadopulos-Karamanlis görüşmesi bir işaret oluşturabilir.) g.civaoglu@milliyet.com.tr Soruyu vurguluyorum: "3 Ekim'de AB ile tam üyelik görüşmelerinin başlamasını Kıbrıs Rum Kesimi VETO edecek ve süreci tıkayacak mı? (Tüneldeki lokomotifin farları) Yoksa CONSTRUCTIVE ABSENCE (yapıcı namevcut) formülü ile müzakereler açılır mı? (tünelin ucundaki ışık)" ....................