Yanlışlar üzerinde doğrular inşa edilemez. “Dinleme” tartışmaları bu “gerçek” ışığında yorumlanmalı.
“Dinleme” kararının alınış süreci daha başlangıcından Anayasa’daki kuvvetler ayrılığı ilkesiyle çatışıyor.
Bu ilkeye göre “yasama, yürütme, yargı” birbirinden bağımsız olmalıdır.
Oysa, savcılar ve yargıçlar için “dinleme” isteği Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından yapılıyor.
Kime?
Adalet Bakanı’na.
Müfettişler Adalet Bakanı’na bağlı...
“Dinleme” için onayı da Adalet Bakanı veriyor.
Oysa Adalet Bakanı “yargıyı” değil “yürütmeyi” temsil ediyor.
O halde başlangıç noktası “yürütme” oluyor.
Bakan tarafından onaylanmış, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin “hakkında dinleme yapılması istenen yargıç ve savcı” için dosya ilgili ve yetkili mahkemeye geliyor.
O mahkemenin yargıcı hakkında Adalet Bakanlığı müfettişleri çok önemli konumda.
Sicilini etkiliyebilirler.
Bu durumda, Adalet Bakanlığı müfettişleri tarafından bir savcı veya yargıç hakkında dinleme istemlerinin, ilgili mahkemelerden -çoğu kez- otomatik karara dönüştüğü iddiaları meçhul değil.
Yani...
Yürütmenin yargı üzerinde parmak izleri için “yok” diyenler bu süreci başından sonuna acaba nasıl okuyorlar?
Dinlemeler için hayret edilecek sayıda karar üzerinde böyle bir soru işareti gölgesi algılanıyor.
Zaten bu nedenle Adalet Reformu Yasa Tasarısı’nda müfettişler bağımsız kurum çatısı altına dolanıyor ya da bu kurum Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlanıyor.
Yargıçlar ve savcıların atamalarını yapan kurul onların denetimini de kendisi düzenlemelidir.
Protez Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu “meslektaşlarının dinlenmeleri”ne tepki olarak geçen hafta bildiri yayımladı.
Bildirinin altında “kurulun seçilmiş üyeleri” imzası vardı.
Seçilmemiş olanlar kimler?
Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı kurulun “atanmış üyeleri...”
Böylece bağımsız olması gereken yargı erkinden yargıç ve savcılarından oluşan kurula yürütmeden katılan Adalet Bakanı ve Müsteşarı DNA müdahalesi ya da “protez” gibi görüntü verilebilir.
Üstelik...
Adalet Bakanı kurulun Başkanı, Müsteşarı ise Başkan Vekili konumundalar.
Dahası...
Tayin, terfi ve diğer özlük işlemleri incelenerek karara bağlanacak merci olan bu kurulun binlerce yargıç ve savcı için inceleme, araştırma yapacak öneriler hazırlayacak bir altyapısı yok.
Bütün bunlar yürütme erkine ait Adalet Bakanlığı içinde yapılıyor.
Öneriler hazırlanıp kurula getiriliyor.
O halde karşımıza gene yargı üzerinde yürütmenin parmak izleri kuşkuları çıkmıyor mu?
Adalet Reformu Yasa Tasarısı’nda sadece Adalet müfettişlerine “bağımsız” statü vermek veya onları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bağlamak yetmiyor.
Bu kurulu da “tam bağımsız” yapmak gerek.
Yani...
Adalet Bakanı ve Adalet Bakanı Müsteşarı bu kurulda yer almamalı.
Ayrıca...
Özlük işlerinin karar bağlanacağı binlerce yargıcın ve savcının tüm dosyaları ve bu konuyla ilgili olan birim de Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na bağlanmalıdır.
...............
Son söz:
Elbette yargıçlar ve savcılar için dinleme kararları büyük çoğunluğuyla “yasal” süreçte alınmıştır.
Şekil eksikliği yok.
Buna karşılık...
Hukukun özü, ruhu ve Anayasa’nın öngördüğü “kuvvetler ayrılığı” ile örtüşmesi için yukarıdaki yasa değişiklikleri şarttır.
Yapılması gerekenin asgarisidir.