22 Şubat ihtilal girişiminden sonra dönemin Başbakanı İsmet İnönü gazetecilerle sohbette...
Anlatıyor: "Elinde silah olan yüksek tahsilli subay, siyaset konuşur.
Buna mani olamazsın. Fakat siyasi harekete geçmesine mani olunur." AKİS'in Genel Yayın Yönetmeni olarak sohbette bulunan Kurtul Altuğ'dan dinledim. İsmet Paşa'nın anlattıklarına devam...
"Gazi, bir gün 'Askerde kıpırdanma varmış. Ne diyorsun?' diye sordu.
Ona ikimizin de genç subaylar olduğumuz yılları hatırlattım. 'Paşam, biz de mahfellerde siyaset konuşmuyor muyduk' diye cevap verdim.
'Haklısın' dedi."
İsmet Paşa, Atatürk'ün bir prensibini de şöyle vurguluyor:
"Gazi, askeri sarı altından, beyaz baldırdan, siyasetten uzak tutardı. Bu prensibi tatbik ettik."
Yani...
Paradan, kadından ve siyasetten soyutlanmış asker.
"Ne alakası var" denilmesin. Osmanlı döneminde tüccar paşalar çoktu. Almanya ve İngiltere, onların kendi etki alanlarına girmesi için çekişirdi.
Saraydan evlilik yapmak, genç kurmaylara kolay yükselme yolunu açardı.
Örneğin... Enver Paşa'nın Naciye Sultan'la evliliği.
Osmanlı'nın özellikle son yıllarında asker, boğazına kadar politikaya batmıştı.
İttihat ve Terakki örgütü, askerin siyasi partisiydi.
Osmanlı'nın sonunu getiren, vatanı parçalatan, işgale terk eden ittihatçılar değil miydi?
Gerçi Atatürk de bu örgütten gelmiştir ama daha genç bir kurmay subayken bile siyasetin, asker ocağını çürüttüğü, savaş gücünü tükettiği görüşündeydi.
Peki bu anlatım çelişkiler yumağı mı?
Öyle ya...
Atatürk ve İnönü hem "subay siyaset konuşur" görüşündeymiş... Hem "askeri siyasetten uzak tutmuşlar."
İki zıt kutup gibi, iki tutum mu?
Atatürk ve İsmet Paşa asker ocağından gelmişlerdi.
Subay psikolojisini iyi bilirlerdi. Ordudan hiç kopmamışlardı. Camianın içindeydiler.
İstiklal Savaşı'nın komutanları, Cumhuriyetin kurucuları, devrimlerin kaynağıydılar.
Silahlı Kuvvetler'de özel ağırlıkları vardı.
En önemlisi... Askeri siyasete adeta davet eden boşluklar yaratmamışlardır.
Genç subaylar, onların döneminde de siyaset konuşurlardı ama, siyasete etkin olmak çizgisine varmazlardı.
Atatürk ve İnönü, ince ayarı uygulamakta hiç güçlük çekmemişlerdir.
Daha sonraki sivil iktidarların sahipleri, İstiklal Savaşı kahramanı, Cumhuriyetin kurucusu elbette olamazlar.
Fakat...
Devrimleri, Cumhuriyetin temel ilkelerini Gazi ve İsmet Paşa kadar sahiplenseler... Askeri siyasete adeta davet eden boşluklar bırakmasalar, asker ocağı ile yabancılaşmasalar belki "asker ve siyaset" sorunu bu denli yoğun gündemde kalmaz.
Öte yandan artık asker, sadece elinde silahı olan yüksek eğitimliler değil... Kültürel çıtaları çok daha yukarıda masterli, doktoralı, üniversite formasyonlu aydınlar.
Harp Akademileri'ndeki son "Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu" bunu yansıtıyordu.
Tebliğler think - tank araştırmaları kalitesindeydi.
O beyin kapasitesini siyaset teorilerinin dışına itmek doğru mu?
Ve... Gerçekçi olalım...
Olası mı?
Yarım yüzyıl önce mahfellerde, sonra Orduevleri'nde konuşulan siyaset... Son 40 yılda namluyla, tanklarla eyleme dönüşen siyaset, artık Harp Akademileri'nde uluslararası sempozyumlara dönüşmüş.
Kurmay subaylar, İngiltere, Almanya, ABD'nin strateji uzmanları, bilim adamlarıyla, küreselleşme ve ulus - devlet ilişkilerini tartışıyorlar.
Demokrasi içinde çözümleri savunuyorlar.
Bardağın bir de bu "yarısı dolu görüntüsü" var.
Demokrasilerde bütün kurumların katılımları evrim geçirirken, belki askerin de katılımı reform sürecindedir. Tanka balans ayarı yerine, böyle entelektüel platformlar, 21. yüzyılda asker ve demokrasi kavramlarını daha da yaklaştıracaktır.