Yaşama tutunmakGüneri CIVAOĞLUDaha birkaç gün önce...
Genç bir anne, sezaryenle doğum yapar.
Anestezinin etkisinden çıktıktan sonra bebeğini kollarına verirler.
Ve bir de kahredici haber...
"Siz HIV pozitif virüsü taşıyorsunuz."
Bunun tercümesi, genel algılanmasıyla
"AIDS"...
Anne, büyük bir sarsıntı geçirir.
"Ya bebeğim... O da mı AIDS?" diye sorar.
Cevap
"bebeklerde kesin test için 3 ay beklemek gerek" olur.
Şu satırlar yazılırken, o
3 aylık süre geçmemişti.
Ölümü seçmek"A", genç bir doktordur.
Hayat kurtarmakta... Hayatı dolu dolu yaşamaktadır...
Sonra birgün,
HIV pozitif olduğunu öğrenir. Belki cinsel ilişkiden... Belki baktığı hastalarda yeterince tedbir almadığından...
"A", bu sırrı bir süre saklar.
Hastalığın ilk belirtisi olan el ve ayak uyuşması başladığında ilaç almayı reddeder.
"Ölümü yakınlaştırmak istiyorum" der.
"A", artık hayatta değil.
Oysa...
AIDS'ın tanımı;
"Yalnız insan ruhuna tutunabilen hastalık..."
İnsanın hayata tutunabildiği ölçüde, yaşamı uzatmak olası.
Bizler sıcaklığımızı esirgersek, onlar yaşama nasıl tutunabilirler?
Örneğin...
"C", üniversite mezunu, genç bir kadındı...
İyi bir işi ve arkadaş ortamı vardı.
Birgün çalışma arkadaşları çantasını karıştırtılar ve
AIDS ilaçları buldular.
Derhal işverene söylediler... İşten kovuldu.
Artık o
işsiz, parasız ve
yalnız... Umut için insanlara ihtiyacı var.
İki plastik torba İyi derecede
Almanca bilen bir genç...
Uzun süredir
AIDS'liydi. Ölüme adım adım yaklaştığının farkındaydı.
Yaşamla vedalaşırken, geriye iki plastik torba bırakmış.
Torbalardan biri
AIDS'e karşı ilaçlarla doluydu.
Mesajı;
"Bu çok pahalı ilaçları - ayda 1000 dolar -
ödeyemeyen hastalara veriniz..."
İkinci torbada,
AIDS'e Karşı Savaşım ve Yaşam için Almanca kitaplar.
Mesajı;
"Birisi bunları Türçe yayınlasın. İnsanlarımız bilinçlensin."
"Tıpta Etik Kürsüsü"nden tüm
AIDS'lilerin meleği,
insan gibi insan Doktor Arın Namal, o plastik torbadaki kitaplar ve kendi kaynaklarıyla,
"HIV VE AIDS'E KARŞI YAŞAMAK" kitabını ve diğer yapıtlarını yayınlıyor.
İnsan olmak Televizyonda maskesiyle konuşan bir
AIDS'li gencin anlatımlarını izledim...
Sonra, onun yazdığı kitabı okudum.
"AIDS'le Kesişen Yaşam Yolunu ANLATIYOR" adlı kitap.
İstanbul'un varoşlarında yaşayan yoksul bir ailenin çocuğu...
Mahalle sinemalarında şiddet ve seksle büyümüş.
Almanya'ya göçmüşler...
İstanbul'da şiddet ve seksle yoğrulan psikolojik çarpıklığına,
Almanya'da dışlanmışlığa isyan eklenmiş.
Türkiye'ye döndüğünde,
Nilüfer adlı bir travestiyle aşk yaşamış.
AIDS'i ondan almış.
Cesaretle bu kitabı yazmış.
Bu insanlar, genellikle, yeterince bilgi sahibi olmamanın kurbanları.
AIDS'e yakalanan çocuk yaştakiler,
"İstanbul'un çeşitli yörelerinde, ortaokul ve lise öğrencilerine dahi seks servisi sunan evler olduğunu" anlatıyorlar.
Hastalığın daha yaygın olduğu kesim, düşük gelir grupları.
İşlerinden atılıyorlar, onlara ev verilmiyor, hastanelerden geri çevriliyorlar.
Türkiye "af"fa odaklanmış.
Bir
toplumsal vicdan affı da düşünülse, onlara
utanmadan, dışlanmadan başlarını sokacakları bir çatı ve ilaçlarını temin etmeleri olanağı sağlansa...
1 Aralık Dünya AIDS Günü, aslında bir insanlık günü...
AIDS'e
"çağın vebası" kadar çirkin bir yakıştırma olamaz.
Hiç bir sağlık sakıncanız olmaksızın, onlara dokunabilir, sarılabilir, okşayabilir, söyleşebilirsiniz.
Unutmayın ki bu sıcaklık, onların bağışıklığını arttıracak ve yaşama tutunmalarını sağlayacaktır.
"AIDS'e Karşı 300 Soru ve 300 Yanıt" kitabını çocuklarınıza okutunuz.