12 Eylül için iddianamede dönemin Genelkurmay Başkanı (7’inci Cumhurbaşkanı) Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Em. Org. Tahsin Şahinkaya için suç iddiası -özetle- şöyle:
“İktidarı devirerek yönetime el koymak ortamını yaratmak üzere terör örgütlerine ve işlenen cinayetlere müdahale etmemek...”
Bu davada “zamanaşımı” ve yargılama yapılacaksa yerinin Yüce Divan satatüsüyle toplanacak Anayasa Mahkemesi olabileceği gibi ihtiyat kayıtları düşerek o dönemle ilgili izlenimlerimi yazmakta fayda görüyorum.
Dışarıdan görünüş olarak iddianame satırlarıyla çizilen 32 yıl öncesine ait resimler yaşanan görüntüleri yansıtıyor.
Sadece birini anlatmam bile fikir verir:
1980’in yaz aylarıydı.
O zaman 500 binin üzerinde satmakta olan bir gazetenin Genel Yayın Yönetmeniydim.
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile görüşmek için Ankara’ya gitmiştim.
Demirel Kavaklıdere Güniz Sokaktaki evinde oturmaya hiç ara vermemiş, Başbakanlık konutunda bir gece bile kalmamıştır.
Güniz Sokaktaki evin önünde yüz metre kadar derinlikte bir arsa vardı.
Arsanın sonunda Ankara’nın genellikle siyasetçilerin, diplomatların, işadamlarının gittikleri itibarlı R.V Restoranı vardı.
Demirel beni oraya davet etmişti, başka konukları da vardı.
R.V’de yemekten sonra yukarıdaki evine geçecek ve konuşacaktık.
Bir ara aşağıya inip vestiyere uğramam gerekti.
İstanbul’daki çalışma arkadaşlarım -duyarlı bir haber için- telefonla aramışlardı.
O ara vestiyerde yıllardır tanıdığım görevlilerle ayaküstü lafladık.
Bana hayretten küçük dilimi yutacağım şeyler söylediler:
“Az önce .......... adlı sol terör örgütünden geldiler, kendileri için hazırlanmış parayı alıp gittiler.”
Türkiye’nin ne halde olduğunu anlatmak için başka söze gerek var mı?
Başbakanın konuklarıyla bir üst katta yemek yediği restorana, müşteri gibi gelip haraç alarak gitmişler.
Olacak şey mi?
Üstelik restoran Başbakanı korumakla görevli otomatik silahlarla doananmış özel polis timleri tarafından sarılmıştı.
O gece restorandan, Güniz Sokaktaki eve yukarıdaki satırlarda anlattığım arsada yürüyerek -kestirmeden- gittik.
Demirel’in ve -onun yanında yürüdüğüm için doğal olarak- benim etrafımızda otomatik silahlı korumalar çember oluşturmuşlardı.
Silah namluları dışarıya dönüktü, her an ateşe hazır ve gergindiler.
Güniz Sokaktaki eve böyle mobil bir salkım olarak hep birlikte ilerledik.
...................
Şu yansıttığım olay süresince yaşadığımız saatlerde hiç bir asker izi yoktu.
Kimsenin savunması değil ama “komutanlar, ihtilale psikolojik zemin oluşması için teröre seyirci kaldılar” iddiasıyla örtüşmüyor.
Elbette bunları demokrasiye kesin inanç “önsözümün” ışığında okumalısınız.
SARI DOSYALAR
Asker 12 Eylül’e uzanan kanlı yolda teröre neden yeterince etkili olamadı?
“İhtilale karar vermişti ve psikolojik ortamın oluşması için teröre seyirci kaldı” iddialarını yeniden düşünmeyi gerektiren “tarihten satır araları” var mı?
Böyle bir “yaşanmış örnek” de sunayım.
...................
Gene 1980 yılı.
Terörün kan gölü yapış yapış yayılmakta.
Güniz Sokaktaki evin çalışma katındayız.
Başbakan Demirel’in canı fena halde sıkkın.
Önünde ve yerde onlarca, belki daha da fazla hepsi birbirinin aynı olan sarı renkli A4 boyutlarında klasörleri göstererek şöylşe diyor:
“MİT’in önünü açtık. Çok iyi çalışmalar yapıyor. Bu kalasörleri onlar hazırladı. Yürkiye’deki bütün terör örgütlerinin hücre evlerini biliyoruz. Her sayfada hücre evinin bulunduğu binanın genel fotoğrafı, hücre evinin bulunduğu işaretli daire... O hücre evindeki teröristlerin isimleri ve karşısında fotoğrafları...”
Milli Güvenlik Kurulu’nda konuşuyoruz.
Komutanlar “sıkı yönetim kanunu içinde yetkilerimizi sonuna kadar kullanıyoruz ama daha fazlasını yapmamız için ek yetki kanununa ihtiyacımız var. Yoksa Mustafa Muğlalı oluruz” diyorlar.
Biz azınlık hükümetiyiz, kanunu çıkartmak için Meclis’teki CHP oylarına ihtiyacımız var.
Bülent beye (Ecevit) söylüyorum. “Ek yetki kanunun nasıl kullanılacağı önemli. Bunun sorumluluğunu paylaşmamız lazım” cevabını veriyor.
Yani?..
“Bu hükümet bitsin, sizinle yeni bir ortak hükümet kuralım. Komutanların istediği ek yetki yasasına CHP ancak böyle oy verir.”
Yeni bir hükümetin kurulması, hükümet programı hazırlanması, güven oylaması tartışmaları ve güvenoyu en az 1 ay süre...
Türkiye’nin böyle bir zaman lüksü yok.
Ve...
Burada sürece düğüm atılmış oluyor.
Askerin istediği ek yetkiler veren yasa çıkamıyor.
Oysa...
Askere “terörü durdurun. Ödenekse ödenek, silahsa silah, teknik donanımsa teknik donanım, yasaysa yasa... Ne isterseniz... Yeter ki kanı durdurun” sözü verilmişti.
...................
11 Eylül’e kadar durum böyleydi.
12 Eylül ve sonrası ise ayrı bir konu.