1979 yılıydı.
Demirel'in AP'si ara seçimde yüzde 50'nin üzerinde oy almıştı. Azınlık iktidarıydı.
Erbakan, "kadayıfı fırına verdiğini, iyice kızarınca desteği çekeceğini" söylüyordu.
İşte o en kritik günlerde, bir gün sonrasının dahi görünmediği ortamda, Demirel, Necmettin Erbakan ile "halvet" oldu.
Saatlerce süren bir görüşme maratonu...
Görüşme bitti...
Demirel'i telefonla aradım.
"Bu kadar saat ne konuştunuz? Sonuç neydi? Hükümete devam mı?.. Tamam mı?"
Demirel bir kahkaha patlatıp, şu cevabı vermişti:
"Birkaç saat konuştum.
Hocanın kafasını iyice karıştırdım.
Hükümet devam eder."
Demirel'in dün Meclis'te yaptığı çok uzun konuşma, bana bu konuşmayı anımsattı.
1980 öncesiydi, Nejat Ölçen, - yanılmıyorsam - CHP adına haftalarca çalışmış, binlerce sayfa karıştırmış ve devrin Başbakanı Demirel'e 101 soru yöneltmişti.
Daha önce de kulislerde, "bu kez Demirel'e kök söktüreceğiz" havası basılmıştı.
Demirel kürsüye geldi.
Bütün o soruları hiçbir kağıda, evraka bakmaksızın, anında irticalen (doğaçlama) cevaplandırdı.
Zap suyunun debisinden, Adana - Gaziantep yolunun enine kadar pek çok ayrıntıyı da dile getirerek...
Demirel budur.
Anayasa değişikliği
Demirel, dün
TBMM'de son kez yaptığını söylediği açılış konuşmasında, zaman tünelinin bu görüntülerini yansıtmaktaydı.
Bazı konularda kafaları karıştırmak, bazı konularda toplumun neleri konuşması gerektiğinin gündem maddelerini vermek ve konular üzerinde derinliğine bilgi ve deneyimi ortaya koymak.
Aksi halde...
147 sayfaya ne gerek var?
Konuşmanın özü aslında birkaç satırdadır.
Demirel, Anayasa değişikliği istiyor.
Bu
Anayasa değişikliği,
Demirel'e ikinci kez seçilmenin yolunu açmalıdır.
Ama bu konu tek başına dile getirilemez. Kişiselleştirilmez.
Büyük bir paketin içinde yer almalıdır.
Zaten
Demirel, Anayasa değişikliği için pek çok temel hatta ayrıntı hükmüne işaret ederken,
"cumhurbaşkanlarının iki kez seçilmesi ya da seçilmemesi" konusuna hiç girmemeye özen gösteriyor.
Peki, tutun ki
Meclis'te
Anayasa değişikliği yapıldı ve
Cumhurbaşkanı'na ikinci kez seçilme yolu açıldı.
Seçimi eskisi gibi
Meclis yapacak.
Bütün bunların onayına da
Cumhurbaşkanı olarak Demirel imza atacak.
Onun deyimiyle hiç de
"şık" değil.
Demirel, cumhurbaşkanlarının iki turlu seçimle halk tarafından seçilmesini istiyor.
Bütün çağdaş ülkelerde bu geçerli.
Olursa olur...
Olmazsa da
Demirel "kendisi için bir şey isteyen namert" söyleminin dışında kalmış bulunur.
Demirel'in işaret ettiği diğer noktalara gelince...
Hepsi akılcı, deneyim süzgecinden geçmiş gerçekler.
Yargı ve idare reformuna kim karşı çıkabilir?
Türkiye'nin daha birkaç gün önce
Clinton'ın da belirttiği gibi
laisizmle, Müslümanlığı ve
küreselleşmeyi bağdaştıran bir dünya örneği
devlet mimarisi modelini kim yadsıyabilir?
Siyasi partilerin kasalarının şeffaflaşmasına hayır denilebilir mi?
Halkın, siyasete seçimden seçime katılımının sakıncaları ortadadır.
Önemli konularda
"referandum" elbette başvurulması gereken bir kurumdur.
Halkın demokrasiye sahip çıkmasını sağlar.
Söz gelişi,
"af" gibi bir konuda...
Cumhurbaşkanı'nın önemli kriterlerinde
Meclis'i fesih yetkisi de
Fransa'da başarıyla uygulanmaktadır.
Hemen hemen bütün
Batı demokrasilerinde iki
Meclis modelinin bulunması bir rastlantı değildir.
Türkiye de
Senato'yu yeniden hayata geçirmelidir.
Milletvekilleriyle, seçmen arasında bilinmezlik ve tanınmazlık durumunu ortadan kaldırmak için dar bölge ve iki turlu
seçim elbette gereklidir.
Çetecinin ve adı şaibeye bulaşmış kişilerin dokunulmazlıkları sürmeli mi?
Keşke
Demirel ilk seçildiği zaman da bu mesajları verebilseydi.
"Gecikmek, hiç yapmamaktan gene de iyidir."