Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri CIVAOĞLU

Tatili Foça'da geçirdim.
Akdeniz Tatil Köyü'nde.
Bundan 15 yıl önce, aynı yerde, gene kalmıştım.
Çevre çam, sakız ve zeytin ağaçlarıyla kaplıydı.
Zakkumlar boy vermişti. Begomvilleler kayalara, ağaçlara dolanmıştı.
Deniz, zaten harikuladedir.
Çok geniş, adeta, içdeniz gibi beş koydan oluşuyor.
Koyun ağzını, adacıklar, rüzgara ve dalgalara kapatıyor.
Adacıkların açık denize bakan kayalıkları, mitolojide yer alan sirenler... Hani.... O deniz kızlarının tatlı kadın seslerinin, rüzgarla gemilere ulaştığı ve denizcileri adeta mıknatıs gibi çektiği ölüm kayalıkları.
Bu seslere kulaklarını tıkayan ya da kendilerini gemilerin direklerine bağlatan kaptanlar, gemilerini ve tayfalarını kurtarabilirmiş.
Sirenlerin uç noktalarında Akdeniz fokları güneşleniyor.
Adaların gerisinde, bir krater gölü kadar mavi, duru ve çalkantısız su... sıcak değil.
Yüzerken dirilik veren hoş bir serinlik.
Tuzlu değil, göz yakmıyor.
Adeta... İçme arzusu veriyor.
Özellikle, öğlen sıcağından başlayarak, akşama kadar süren, çok hafif bir imbat esintisiyle, güneş altında saatlerce kalabilirsiniz.
Seyir halindeki bir teknedeymiş gibi, serin hissedersiniz kendinizi.

İşte... Bu güzelliğin, artık, üçte biri yok.
Çünkü...
Gerçi...
Deniz, adalar, sirenler, foklar aynı.
Foça Tatil Köyü gene inci damlası gibi.
Ama...
Köyün yaslandığı o güzelim orman, yangında yok olmuş.
Çamlar, fıstıklar, zeytinler, sakızlar, zakkumlar, begomvilleler ve kekikler birkaç saatte, alevler içinde kül olmuş.
Yangın, o kadar kısa sürede ilerlemiş ki... turistleri, küçük yelkenlilerle, koyun ağzındaki adalara taşımak zorunda kalmışlar.
Koyu kara bir duman ve onun içinde öbek öbek alevler... güzelim denize yansıyormuş.
Başka yangınlar da olmuş.
Şoförümüz, yol boyu, yangınların takvim yapraklarını sıralamıştı.
"Şurası geçen yıl yandı.
Yandaki tepeler yanalı 3 yıl oldu.
İlerisi iki defa yandı...
..."
O anlatırken, bizim de ciğerimiz yanıyordu.
Yemyeşil Foça, kıraç tepeliklere dönmüştü.
Kadim Yunan'ın en büyük ve en görkemli kentlerinden biriydi.
Foça Kalesi, eski Yunan'dan bu yana medeniyetleri saklıyor.
Her yan SİT alanı.
İnanılmaz güzellikte eski taş evler, hatta tapınaktan bozma evler dikkati çekiyor.
Ressam Avni Arbaş'ın burayı mekan tutması boşuna değil.
Foça çarşısında, kalenin önünde ve içinde bir yürüyüş... sonra denizden yeni çıkmış, kıpır kıpır barbunyaların ızgaraya atıldığı Celep'in orada, enfes bir akşam yemeğine doyum olmuyor.

Gazeteler ve televizyonlar, her gün bir başka orman yangının haberini yansıtmakta.
Şimdi de, Marmaris'in Karacasöğüt'ü yanıyor.
Alevlerin, Cumhurbaşkanı Yazlığı'nın da bulunduğu, İngiliz Limanı'na sarkmasını önlemek için şerit halinde ağaçlar kesilmiş.
İngiliz Limanı, bir cennettir.
Bir ucunda, Cumhurbaşkanı Özal'ın yaptırdığı 100 metrekarelik konut vardır.
Can Pulak, çevreyi bozmamak için, binayı büyüttürmemişti.
Hatta...
Kendisi dahil, Cumhurbaşkanlığı'nın koca koca bürokratları, oraya getirtilen treyler adlı tekerlekli evlerde kalırlardı.
Pulak, mevsim sonunda birer araca bağlanıp götürülecek olan bu treylerleri bile, çevreyle uyumlu olsun diye, yeşile boyatmıştı.
Zaten...
Konutu kuşatan kafes teller bile yeşildi.
Alevlerden sonra, her şey kıraç, boz ve kaya rengine mi dönüşmeli?
Koyun öte yanında, yıllardır, roman yazarı Yaman Koray'ın teknesi bağlıdır.
Doğa aşkının merkez üssü gibidir.
Koray nereye demirleyecek?
Kalbi dayanamaz ki...
Oraya İngiliz Limanı denilmesinin nedeni, İkinci Dünya Savaşı'nda İngiliz denizaltılarının bu eldiven parmakları gibi daracık koylara sığınmış olmaları nedeniyledir.
Aylarca, orada kalmışlardır.
Alman denizaltıları, zırhlıları ve alçak uçuş yapan uçaklarından gizlenmişlerdir.
Yoğun orman sayesinde saklanabilmişler.
Bu cennet kömür olmamalı!
Lüks lojmanlara, makam mercedeslerine, zırhlı araçlara, pahalı büro dekorasyonlarına müthiş paralar savrulan Türkiye bütçesi, ne yazık ki, ülkenin akciğeri olan ormanlarını koruyacak yangın söndürme uçaklarını alamıyor.
Aldıkları birkaç uçak da ıskartalı.
Orman alevlerinde, aslında, sorumlu orman bakanlarının siyasi yaşamları yakılmalı.
Türkiye, gerçekten bir cennet.
Bu kez, o cennetin Foça kıyılarındaydık.
Küçük ve sade bir taş oda... bez perdeyle ayrılan bölümde beyaza boyanmış tahta bir dolap, basit bir banyo ve tuvalet... yerler taş... 25 metrekarelik bir mekanda 15 gün.
Ama...
Öyle bir çevre ve dost güzelliğinin içindeydik ki... ne havalandırma aygıtı, ne oda servisi, ne telefon, ne de radyo, televizyon aradık.
Bu büyülü güzellikleri yaşamak, zaten büyük zenginlik.

Yazara EmailG.Civaoglu@milliyet.com.tr