Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Futbol kepenklerini indirdiğim 7 yıllık bir süreç var yaşamımda...
Tarih 9 Ekim 1965...
Çekoslavakya Milli Takımı bizim Milli Takım’ı 6-0 yendi.
Ali Sami Yen’de oynanan Dünya Kupası eleme maçında öylesine utanmış ve üzülmüştüm ki, bir daha maça gitmemeye karar verdim.
Stadyumların kepenklerini kendimce indirmiştim.
Ta ki, futbolun taçsız kralı Metin Oktay’la 1973’te yakın arkadaş oluncaya kadar...
Ağbi-kardeş gibiydik.
Beni önce Galatasaraylı damarımdan yakaladı.
GS’nin antrenmanlarına götürüyordu. Tribünlerden onunla birlikte takımın çalışmalarını izliyorduk.
Sonra, GS’nin maçlarına ve tüm büyük maçlara...
Ama...
Bilinçaltımdaki “Çekoslavakya fobisi” hiç silinmedi.
Garip bir duygu...
Endişe, tedirginlik, hatta korku...
İtiraf edeyim, Türkiye-Çek Cumhuriyeti maçı öncesi de bu fobi bilinçaltımdan taşmış, beynimde bir yılan gibi dolaşıyordu.
Gerçi...
Çekler ve Slovaklar birbirlerinden ayrılmışlardır ve artık iki ayrı devlet oluşturuyorlar ama gene başında bir Çek var ya o yetiyor.
Maçı izlerken, hele bizim Milli Takım 2-0 geriye düştüğünde, Çeklerin bir şutu da direkten döndüğünde, yılanın kuyruğu hâlâ beynimdeydi ama zehirli dişlerini yüreğimde hissediyordum.
Kıvranıyordum:
“Yoksa... Gene golleri sıralayacaklar, gene utanç verici bir yenilgiyle tarih tekerrür mü edecek?”
Fakat...
Bizim aslanlar bir mucize yarattılar.
0-2’den, 3-2’ye geçerek skor levhasını tersyüz ettiler.
43 yıldır bilinçaltımda uyuklayan, zaman zaman her “Çek” kelimesiyle birlikte saldırıya geçen yılanın da kafasını ezdiler.
Kurtuldum ondan...

Haberin Devamı

ARDA FARKI

Yılanın ölümü

Arda’yı çözmek için belki katkısı olacak bir anekdot.
Futbol Federasyonu Dış İlişkiler Genel Koordinatörü, futbol dünyasının iyi tanıdığı dostumuz Sami Çölgeçen, sıkı GS’lidir de...
GS Divan Üyesi’dir.
Topçularla yakındır.
Dinlediğime göre Sami, bir sohbette Arda’ya attığı çalımlarla ilgili bazı analizler yapıyormuş.
“Şöyle döndün, ayağını topun üzerinden geçirip ansızın böyle yaptın, sonra üstüne gittin” falan gibi analizler...
Sonunda “Di mi?” diye sormuş.
Arda, “muzip/muzır” gülmüş.
Elinin avuç içiyle oldukça iri kafasını okşayarak, “Sami Ağbi, şu koca kafa var ya, onun içi akıl dolu” cevabını vermiş.
Doğrusu budur.
Zaten Sami de, Saint Joseph mezunudur. Ardından Cambridge...
Neyin ne olduğunu futbol allamesi geçinenlerin çoğundan iyi bilir.
Ama futbol geyiği yapmış, o kadar.
İşte “içi akıl dolu kafa” İsviçre maçının son dakikasında Milli Takım’ın Euro 2008’deki kaderini değiştirdi.
Ardından Çek maçında “her şey bitti” sanılırken, attığı golle bir kez daha mucizeyi tetikledi.
Bu çocuk, kadere teslim olmuyor.
Tam tersine üstüne üstüne gidiyor.
Düelloya giriyor.
Kendinden emin.
O gol olmasaydı, böyle bir sonucu, Viyana vizesini rüyamızda görürdük.
Nihat da Avrupa’da başarılı olmanın ne demek olduğunu 2 golüyle kanıtladı.
Sakat sakat oynayan Servet’e yürekten alkış.
Raylı sistemdeki Çin Seddi gibi.
Hem geride, hem ileride ve her yerde... Dahası 70 milyonun yüreğinde...
Hırvatistan’ı geçerek yarı final oynamamız bana göre “takılmamız” olasılığından daha yüksek.
Hele bir de final oynarsa... Oradayım.

Haberin Devamı


AZ SONRA...
Her bulaşana cevap yazmam... Hele üslup çıtası düşükse.
Ama... Konu, yazılarımız ve siyaset değil de “Çamur at izi kalsın” türünden olunca, birkaç satır gerekebiliyor. Bir Prof. Dr. için o gereği yarına bırakıyorum.