Maliye Bakanı Zekeriya Temizel, Alaaddin Çakıcı ile ilişkili olabilecek banka hesaplarının incelenmesi bağlamında bir benzetme yaptı:
"Bir büyük yumak üzerinde oturuyor gibiyiz. Yumağın içinden rastgele ipleri çekiyoruz.
Bunlardan bazıları kesilmiştir. Kısadır. Biraz çektikten sonra elinizde kopuk bir parça kalır.
Bunlar tuzaklı parçalardır.
Fakat...
Bazen çektiğimiz parça uzadıkça uzar.
Derinlere gider.
Yumak çözülmeye başlar.
Biz, İçişleri Bakanı'nın isteğiyle, banka hesaplarında böyle bir çalışmayı başlattık.
Parçaların tuzaklı ve kopuk olması mümkün.
Uzun ve yumağı çözebilecek parçalara da rastlayabiliriz.
Şans...
Ya da ciddi ve yoğun çalışma.
Yüzlerce ve yüzlerce hesap incelenecek.
Bir bakarsınız...
3 - 5 günde çok önemli sonuçlara ulaşabiliriz.
Bir bakarsınız zaman alabilir."
Temizel'e göre "tehditle alınan paralardan çok...
Bazı kişilerin zayıf noktalarının Çakıcı tarafından bilinmesi ve hatta organize konular önemli. Hesaplardan iz sürülerek erişilecek mali bulgular, pek çok suça erişmeyi mümkün hale getirebilir."
Peki "Böylesine ulu orta hesap alışverişleri yapacak kadar fütursuz bir ortam mı vardı?"
Temizel, "İleride birgün devletin ne hale geldiğini uzun uzun konuşmakta yarar var" cevabını verdi.
Aynı gün birkaç saat önceydi...
28 Şubat sürecine imza atanlardan deneyimli ve ağırlıklı isimle konuşuyoruz.
"Çakıcı olayı ne kadarıyla gün ışığına çıkabilir?" diye sorduk.
Cevabı şöyle oldu:
"Susurluk olayı patladığı gün, gazeteci iki değerli dostum Bay X ve Bayan Y, bana - herşeyin ortaya çıkarılıp çıkarılamayacağını -sormuşlardı.
Onlara...
- Konunun büyük ölçüde örtbas edilme olasılığını - söylemiştim.
Kimse konuşmayacaktı.
Hadise, birkaç günah keçisinin sırtına yüklenecekti. Sonra, o birkaç polisin dışında kimsenin burnu kanamayacaktı.
Çünkü...
Çok geniş çevreye bulaşmış bir skandaldı.
Şimdi, Çakıcı hadisesine de bu büyüteç altında bakıyorum.
Çakıcı için hep - azmettirici - olmak suçlamaları yapılıyor.
Azmettirdiğine dair elde çok açık kanıtlar yoksa...
Mesela...
- Git... falancayı öldür - gibi sözlerin ses bantları yoksa, cinayet işleyenler, tehditte bulunanlar, kurşun sıkanlar, - ben bu işleri kendiliğimden yaptım - diyebilirler. Ve kaygı duyarım ki... Çakıcı'yı çok az cezalarla kurtarabilirler.
Çakıcı'nın, bazı hizmetlerde kullanılmış olmasının ve üst düzeyde ilişkilerinin, siyasi gücü elinde tutanlara şöyle ya da böyle bilgi olarak sunulmuş olduğunu sanıyorum."
İşte, Türkiye'de iktidar değiştiren 28 Şubat süreci mimarlarından birinin görüşleri de bu.
Temizel'in maliye yumağı ile Denizkurdu'nun adalet yumağı, bakalım hangi sonuçları verecek?
Daha eskilerde gene çok ünlü bir 4 yıldızlı - eski - komutan...
Ona da bir soru:
"1980 öncesi, sağda vuruşmuş olanlara devlet hizmeti verilmesi gelenek mi oldu?"
Cevap:
"Devletin bu tür hizmetler için yurtsever insanları vardır.
Ege'nin falanca köyünde çiftçidir.
Ona - hizmet mesajı - gider.
Köydeki ya da çiftlikteki arkadaşlarına - traktörüm parça kırdı... İstanbul'da da işlerim var, ikisini de halledeyim. Haftaya dönerim - der.
Gider görevi alır.
Verilen işi devlet adına yapar.
Silahını teslim eder.
Çiftinin, çubuğunun başına döner.
Kimseye ağzını açmaz.
Asla övünmez.
Yaptığını, mezara kadar sır olarak saklar.
Hatta bunun için devletten para bile almaz.
Hele durumundan yararlanarak, mafyalaşmak aklından geçmez."
Görülüyor ki...
Devletin yasalarla çözümlenemeyen bazı özel hesaplarını gördürecek insanları var.
Elbette...
Bu uygulamanın da hukuk devletindeki yeri ayrıca tartışılabilir.
Ancak...
Tercih devletindir.
Devleti yönetenler, eğer hukukun dışında yöntemler kullanmaya karar vermişlerse, artık böyle görevler ve görevliler kaçınılmaz olur.
Ama...
İlla terör örgütlerinde yer almış, cinayetlere karışmış, devlet hizmetiyle kişisel yararlarını birbirine karıştıran, daha doğrusu birincisini ikinci amaç için kullanan kişilerden yararlanmak şart değil.
Dünyada her iki model de uygulanıyor.
Yani...
Cürüm işlemiş olanlar da...
Ege sahilindeki çiftçi gibi özel savaş gönüllüleri de...
Birinciler, sadece tek hizmet için kullanılıyor.
Sonra, ilişki kesiliyor.
"Yakalanırsan, bilesin ki seni tanımıyoruz" deniyor.
Sonra onlar da, ya yok ediliyorlar...
Ya da yeni bir yüz, yeni bir kimlik ve nüfus kütüklerine, yeni bir kayıtla yeni bir yaşama başlatılıyorlar.
Kendileriyle temas kurmuş olan gizli servis elemanını ise hiçbir zaman tanımıyorlar.
İkinci durumda olanlar ise zaten yarı devlet memuru sayılabilirler.
Türkiye, ikinci modeli - ne yazık ki - en inanılmaz yozlaşmalarla yıllardır uygulamış.
Yazara E-Posta: g.civaoglu@milliyet.com.tr