Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

27Mayıs 1960 ihtilalinden sonra sık sık başvurulan “yuvarlak masa” yönetimi vardı.
Çankaya’da Cumhurbaşkanı “siyasi parti liderlerini” toplar ve bunalımlara çözüm için “asgari müştereklerde mutabakat” arardı.
Yeni nesil için açayım:
“Siyasetin olmazsa olmaz temel ilkelerinde ortak payda” sağlamaya çalışırdı.
Çoğu kez bir sonuç alamazdı.
Ama...
Topluma iyimser bir psikoloji mesajı verilmiş olurdu.
Yani...
Demokrasi içinde “Farklı siyasi görüşler bir araya gelebiliyor, diyalog kurabiliyor” kanısı toplumda algılanıyordu.
Çözüm ya da sonuç çıkmasa bile yuvarlak masa etrafında siyasi parti liderlerinin bir araya gelmeleri bile “umut” oluşturuyordu.
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin “genişletilmiş Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapması için Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yaptığı çağrı” böyle bir “siyaset merhemi” olabilir.
Türkiye o kadar gerildi ki böyle terapilere gerçekten ihtiyaç var.
Bu gibi formüller buhar kazanının güvenlik supabı gibidir.
Basıncı atar.
O yuvarlak masa etrafında toplananlar kendilerini yapıcı ve olumlu fikirler için sorumlu hissederler.
Bu da izleyen süreçte daha sağduyulu söylemlere zemin oluşturur.
İktidarın ve siyasi parti liderlerinin beyinlerini soğutmaya alır.
Siyaset sahnesinde perdeler “ara” için iner.
Bazen bunda fayda vardır.
Siyaset çok kızıştı.
Biraz soğumaya alınmasında yarar var...

Haberin Devamı

BİR YILDIZ KAYDI

Yuvarlak masa

Şakir Eczacıbaşı da “görünmezler” gezegenine yükseldi.
Önce, yıllarca, Nejat Eczacıbaşı, Sanat Festivalleriyle Türkiye’ye ışık olmuştu.
Onu yitirdiğimizde hem bir dost, hem bir örnek insan, hem de “sanat gurusu” yoksulluğuna düşmüştük.
Kardeşi Şakir Eczacıbaşı bu misyonu omuzladı.
Zarafet ve bilgelikle sürdürdü.
İKSV’nin ufuk çizgisini daha da ötelere taşıdı.
Her yeniliğinde heyecanlarını paylaşırdı.
Maslak’taki yeni Kültür Merkezi’ni gezdirdiği bütün bir günü anımsıyorum.
Umutları ile devletin koyduğu engellerden duyduğu kaygılar arasında yaşadığı gelgitleri sesine yansıyordu.
Sonra Tepebaşı’nda “yıldırım aşkı...”
Deniz Palas’ı gördüğünde vurulmuştu.
İki yıllık bir çalışmadan sonra “Bir kadın yarattım” yapıtını Deniz Palas İKSV Merkezi’nde hayata geçirmişti.
Yasmin Levy’nin konser gecesi binayı Ayşe Bulutgil gezdirdi.
Nasıl da gururluydu ve keyif duyuyordu.
Haliç’e bakan odasındaki yazı masasını gösterdi.
Gözleri parlıyordu...

Tepebaşı’na Kandilli’de lezzet laboratuvarı
En üst katta “X” restoran için çok istekliymiş.
Gelirinin vakfa katkı sağlayacağını söylüyormuş.
Ama...
Sadece bu ekonomik neden, onun isteğini izah edemez.
Yemeğin de bir “sanat” olduğunu iyi bilirdi.
Rasim Özkanca’yı seçişi bunun göstergesi.Rasim Bey, Kandilli’deki Borsa’nın bir mutfağını yemek laboratuvarına dönüştürmüştü.
Swiss Otel’de harikalar yaratan Murat Usta’yı yeni lezzetler üretmek için bu sürecin başına getirmişti.
Yaz sonlarında bir gece yaratımlarını -İTÜ Konservatuarı’ndan Melza Burcu’dan Türk müziği eşliğinde- tatmıştık.
Şakir Bey de o yeni tasarımları tek tek denemiş.
Hem de defalarca...
Menü öyle oluşmuş.
Binaya sadece iki kez gelebilmiş.
O da toplantılar için.
Oysa Lütfü Kırdar’da her konser sonrası Borsa’nın bir bölümünü dostlarına ve sanat etkinliğinin konuklarına ayırır, keyifli yemekler düzenlerdi.
Aya İrini’deki konserlerden sonra da çok kez Four Seasons’ın bahçesindeki masalarda bu ritüeli sürdürdüğüne tanık olmuştum.
Şakir Bey de sanatçıydı.
Fotoğraf ustasıydı.
Hobinin bir işadamında öne geçebileceğinin örneğiydi.
Nejat Bey’i yitirdiğimizde Şakir Bey’i tahmin etmiştim.
Şimdi de öyle sanıyorum ki Bülent Eczacıbaşı İKSV’nin misyonunu sürdürecek.
Babasının ve amcasının buruk acısı ama gururu...
İKSV’nin başkan yardımcısı Ahmet Kocabıyık, Borusan’ın sanat etkinlikleriyle bir referans...
İKSV’nin ışığını yukarıda bir yerlerden Nejat ve Şakir beylerin izleyeceklerine ve mutluluk duyacaklarına inanıyorum.