Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Abdullah Öcalan'ın avukatlarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde, Türkiye aleyhine açtıkları dava, dün başladı.
Ne garip çelişki...
İnsan haklarının en önde geleni olan "yaşama hakkı"30 bin insanımızdan söküp almanın sorumlusu, şimdi insanlık hakkı istiyor.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde görülecek bu dava, - kaygı duyarız ki - "hukuk dekoru" içinde, ama büyük olasılıkla bir "kamuoyu baskısı" altında sürecektir.
Avrupa'nın medya kuruluşlarının, siyasi partilerinin, demokratik sivil toplum örgütlerinin genellikle Türkiye'ye karşı bir çizgide yer almaları sürpriz olmaz.
Sorun; "Türk'ün Türk'e öğünmesi ve Türk'ün Türkiye içinde kendini savunması"nda harcanan içe dönük enerjiyi Avrupa'ya da taşıyabilmek ve Avrupa'yı etkilemektir.
Oradaki cepheyi kırmaktır.
Avrupa kamuoyunu oluşturan büyük gazetelerin, dergilerin, televizyonların, radyoların, siyasi partilerin yöneticilerine şu soru yöneltilmelidir:
"Sizin ülkenizde 30 bin can alan bir terör örgütünün başına, tavrınız ne olurdu?"
Almanlar'ın cezaevlerinde tabancayla intihar(!) eden Beider Meinhoff teröristleri de bu arada hatırlatılabilir...
Türkiye'nin kamuoyu oluşturma çabası, bu davanın rüzgarıyla Sevr koşullarını anımsatan "Kürtçülük amaçlı başka olumsuz ve olası siyasal girişimleri önlemeyi" de hedeflemelidir.

Hukuk dokusu

Ama...
Bunların ötesinde, hukuk açısından Türkiye güçlüdür.
Örneğin...
Abdullah Öcalan'ın avukatları, onun "Kenya'da yakalanışının uluslararası hukuka aykırı olduğunu" iddia etmişlerdir.
Oysa...
Bizim avukatların da söylediği gibi; Fransa, "Çakal" adıyla anılan uluslararası terörist Carlos'u, Sudan'dan buna benzer bir operasyonla kaçırmıştır.
Nazi suçluları da İsrail tarafından, çeşitli ülkelerden kaçırılmış ve yargılanmışlardır.
Ayrıca...
Abdullah Öcalan, Kenya'ya takma isimle ve kaçak olarak girmiştir.
Ait olduğu ülkeye iadesi, hukuk gereğidir.
Öcalan'ın avukatları tarafından Rusya, Yunanistan, İtalya ve Almanya'nın da davaya sanık olarak dahil edilmek istenmesi; "konuyu uluslararası platforma taşıma stratejisi"dir.
Adil yargılanma ile ilgili iddialara gelince...
Bunların tümüne cevap, zaten, mahkemede bizzat Abdullah Öcalan tarafından verilmişti.
Öcalan, "tamamen adil bir mahkemede yargılandığını" söylemiş ve Mahkeme Başkanı'na da "teşekkür" etmişti.
Ayrıca yaptıklarından pişmanlığını da dile getirmişti.

Süreç

Tabii ki...
"Adil yargılama için ölçütler" konusunda kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi verecektir.
Belirttiğimiz gibi, Türkiye, sadece bu kararın siyasi nedenler ve kamuoyu baskılarıyla etkilenmesini önlemelidir.
Bunun ötesinde, dava dosyası kime ait olursa olsun ve karar ne olursa olsun "uymak", Türkiye'nin attığı imzanın ve hukuk devletinin gereğidir.
Öte yandan...
Dün Strasbourg'daki gösterilerde, karşılaşan gruplar arasında, ortamı bir anda ateşleyecek hadiselerin çıkmamış olması, insanlarımızın artık "kan dursun" isteğinin bir göstergesi olarak görülebilir.
Davanın 2 yıl kadar sürecek olması ve Öcalan için verilmiş olan idam cezasının böylece askıda kalması ise zamanlama açısından önemli olabilir.
Çünkü...
İdam cezasının kalkması ve kültürel haklarda çıtanın yükseltilmesi için zamana ihtiyaç var.
Genel bir söylem olan "bazen zamanı zamana bırakmak en iyi çözümdür".


Yazara E-Posta: gcivaoglu@milliyet.com.tr