Güneri Cıvaoğlu
Batılıların
"zamanı, zamana bırakmak" diye bir sözleri vardır.
Türkiye, bu lüksün yaşanamayacağı bir ülke.
Gündem patlamaları yapıyor.
İşte
Türkiye'yi sarsan ve gündemin birinci maddesine yerleşen son gelişme:
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, "Refah Partisi'nin - temelli - kapatılması için Anayasa Mahkemesi'ne dava açtığını" dün sabah açıkladı...
Bir gün önce...
Türk Ordusu'nun sınır ötesine
50 bin kişilik kuvvetle yaptığı - adeta savaş niteliğindeki - büyük harekatın
"karşı tarafa sızabilir" kuşkusuyla komutanlar tarafından iktidardan gizlendiğini tartışıyorduk.
Türkiye, bu haberin dehşet ürpertileri içindeydi.
Ordusuyla böylesine güven bunalımı içine düşen bir hükümet nasıl devam ederdi?
Ediyor...
Üstelik, Meclis'ten
güvenoyu tazeleyerek!..
Bu hazin çelişkiyi daha içimize sindirmeye çalışırken, bu kez de,
Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın açıklaması ile sarsıldık.
"Anayasa'nın değişmez ilkesi olarak tanımlanan - laikliğe - karşı oluşumların odak noktası haline geldiği" gerekçesiyle
"iktidarın büyük ortağı Refah Partisi'nin - temelli - kapatılması" isteniyordu.
Yargıtay Başsavcısı'nın,
"Anayasa'yla çizilmiş ülke yararlarına aykırı ve tehlikeli bularak kapatılmasını" istediği parti, bugün
Türkiye'nin iktidar partisi.
Bir hazin ve dehşet ürpertileri veren çelişki daha...
Aynı günün gazetelerinin birinci sayfasında, fotoğraflı bir haber...
Türkiye'nin büyük işçi konfederasyonları hükümetin düşmesi için ortak tavır koyacaklar...
Köklü medyasıyla, işçisiyle, işveren kuruluşlarıyla, ordusuyla ve nihayet Anayasal hukukuyla ters düşen bir hükümet, nasıl sürer?
Bir gün önce Meclis'te alınan
güvenoyu, bu hükümetin kuvvet tazelediğinin ve de süreceğinin değil, gidiciliğinin belgesidir.
Gerçekten...
Sonuca bakınız:
271'e karşı,
265...
Yani... Meclis'te sağlanan güvenoyu, salt çoğunluk rakamı olan
276'nın
5 oy altına kaymış.
Ayrıca...
İki parti, kendi oylarıyla muhalefet oylarının üstüne geçemiyor.
Büyük Birlik Partisi'nin
7 oyu çekilse...
264'e düşecek.
Öte yandan...
Muhalefet oyları da, aslında
265 değil,
267...
Çünkü, muhalefete ait
2 oy imza vs. gibi nedenlerle
"geçersiz" sayıldı.
Öyle olmasaydı... Muhalefetin oyları
267 idi.
Aradaki fark, gerçekte
4'tür.
Yalım Erez ve arkadaşları, görülüyor ki, aslında aritmetik hata değil, karakter hatası yapmışlardır.
Son dakikaya kadar beraber oldukları,
Hilton'da yemek yedikten sonra Meclis'e geldikleri arkadaşları yalnız bırakmasalardı...
Çiller'in odasına çıkmasına engel olsalardı...
Türkiye, artık bu hükümeti taşıyor olmayacaktı.
Çiller onları, - diğer kötü kokulu iddiaları bir yana koyuyorum -
"bir hafta sonra hükümetten kendim çekileceğim. Başbakanlık bana verilecek ve hükümet RP - DYP - BBP üçlü ortaklığıyla yeniden kurulacak. Aralık'ta ya da 1998 baharında seçime gidilecek" sözleriyle yatıştırmıştır.
Ancak...
Refah Partisi'nin hiç de o havada olmadığı görülmektedir.
Erbakan "2000 yılına kadar bu hükümet dimdik ayaktadır" sözleriyle
Çiller'i sıcağı sıcağına yalanlamış bulunuyor.
Bakalım
DYP'nin
sözünün eri, omurgalı, aslan muhalifleri son dakikadaki virajlarına bir bahane bulabilecekler mi?
Ankara'nın taşına değil, sisine bak sözü daha geçerli.
Herşey koyu bir sis perdesi altında.
Önümüzü göremiyoruz.
Baykal'a göre
"ufukta seçim var."
Ecevit, "bir gensoru daha, hükümeti sallanan diş gibi çekip alır" görüşünde.
Mesut Yılmaz, demokrasiyi kurtarma çabasında.
Ve
Ankara'da
2 önemli tarihin kilometre taşları sisler arasından seçilmekte.
Biri...
26 Mayıs Pazartesi günü toplanacak olan
Olağanüstü Yüksek Askeri Şura.
Diğeri...
31 Mayıs tarihli - yapılıp yapılmayacağı kuşkulu -
Milli Güvenlik Kurulu toplantısı.
Ve o toplantıların ortamına
yüksek gerilimli bir siyaset manyetik alanı oluşturan
Yargıtay Başsavcısı'nın,
RP'yi temelli kapatma başvurusu...
Adeta
RP'ye karşı tavırların
hukuk fetvası gibi bir görüntü.
Türkiye, çok zorlu ve duyarlı bir dönemden geçiyor.
Soğukkanlı, sağduyulu, demokratik, laik hukuk devletinin sadece ilkeleri değil, pratiğinin de yanında yer almalıyız.
Bir şeyleri zamana bırakacak lükse sahip değiliz.
Yazara Emailg.civaoglu@milliyet.com.tr