Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları


MUHALEFET Partisi liderlerine verilen brifingde Genelkurmay İkinci Başkanı ve Hava Kuvvetleri Komutanı’na teknik ama dramatik de olan bir soru:
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında haberleşme sistemimize bir elektronik karartma uygulandığı kuşkuları hâlâ sürüyor.
Bizim Hava Kuvvetleri’ne “Yunanistan’da 14 gemilik bir konvoyun Kuzey Kıbrıs’a doğru seyir halinde olduğu” bilgisi geliyor.
Bunun üzerine Türk jetleri havalanıyor.
Verilen koordinatta seyir halinde olan iki gemiyi bombalıyor.
Bunlardan biri batıyor.
Oysa bu Yunan değil, Kıbrıs’a seyir halindeki Deniz Kuvvetleri’ne ait iki savaş gemisinden biriydi.
Kendi jetlerimiz tarafından, kendi gemimiz batırılmıştı.
Acaba...
Uluslararası sular üzerinde uçmakta olan F4’ümüz benzer bir elektronik iletişim yöntemiyle karartmaya alınmış olabilir mi?
Uluslararası hava sahasında olduğu halde Suriye’ye yönelmiş gibi gösterilebilir mi?
Askerden gelen yanıt “olumsuz...”
Ancak...
Gene de “kesinlik” yok.
Türkiye’nin Suriye’yi vurmasında kendileri için yarar gören bazı güçler bu teknolojik oyuna perde açmış olabilirler mi?
48 sene önceki teknolojiyle yapılan elektronik karartma ve saptırma 2012’de çok daha ileri noktalara varmıştır.
Düşük bir ihtimal de olsa bu soru işaretini hafızalara not edelim gene de.

Haberin Devamı

IŞIKLAR AÇIKTI

O toplantıyla devam edelim.
Düşürülen F4 uçağı için muhalefet liderleri ve beraberindeki-lere verilen bilgilerden bazı satırbaşları:
F4’ümüz test uçuşu yapıyordu.
Işıkları açıktı.
Uluslararası kodlarda kimlik bilgisi de açıktı.
Suriye radarları tarafından tanınmamış olması bu bakımdan mümkün değil.
Görevi Doğu Akdeniz’in güneyine doğru 5 noktada farklı yüksekliklerde uçarak Hatay’da takviye için devreye sokulan yeni radarların algı testini yapmakta.
Bir ara Suriye karasularına girdi, bizim radarlar bunu saptayınca “hemen çıkması” bildirildi.
Çıktı...
U harfi çizerek görevi tamamlamak üzere geriye döndü.
Bu arada Suriye’den hiç uyarı olmadı.
“Oysa ters uyarısı yapmak, sonuç alınamazsa uçak kaldırmak ve bu da sonuçsuz kalırsa havalandırılan uçaklardan sağına soluna, yukarısına aşağısına taciz ateşleri açarak, hava sahası dışına çıkmaya zorlamak” esastır.
Bunların hiçbirinin yapılma-mış olması ve F4’ümüzün düşürülmesi Suriye’nin kasıtlı tavrını açıkça ortaya koyuyor.
Saldırı yapacak uçakta silah olur.
Türk F4’ün de yoktu.
Saldırı yapacak uçak radara yakalanmamak için çok alçaktan uçar, ışıklarını yakmaz, kimlik göstermez.
Türk F4’ü bunların hiçbirini yapmış değil.
Ama...
Bile bile ve taammüden Suriye tarafından vurulmuştur.
Belki de...
Karadan değil, o sularda bulunan Suriye gemilerinden ateşlenen füzeyle...

Haberin Devamı

ESAD’IN GÖVDE GÖSTERİSİ

TÜRKİYE’nin “bölge lideri” söylemlerine ve bu iddianın arkasında saf tutan muhalif güçlere Esad kendi çapında bir “Davos imajı” çizmeye kalkışmış olabilir.
1998’den bu yana Suriye’nin başı eğikti.
O tarihte Türkiye Abdullah Öcalan’ı Suriye’den ve PKK kamplarının Suriye güvencesindeki kamplardan atılması için rest çekmişti:
“Düşmanımıza dostluk gösteren ülkeler düşmanımızdır...”
Sınır boyunda TSK hareketlenmişti.
Bunun bir adım ötesi Türkiye’nin Suriye’yi vurması olacaktı.
O zaman Suriye’nin başındaki “baba” Esad kuzuların sessizliğine geçmiş ve Öcalan’ı, PKK kamplarını kovmuştu.
Türkiye’nin “höt” seslenişine başını eğmişti.
Bu eziklik psikolojisi 2012 Haziran’ına kadar sürdü.
Türk F4’ünü düşüren Esad, şimdi kendi kamuoyuna “ezikliği noktalayan lider” havasını basmakta.
........................
Daha tüm kartlar dağıtılmış değil.
Önümüzdeki süreçte birkaç kez daha dağıtılacak.
Ellerdeki kartların kuvvetleri değişecek.

Haberin Devamı

TANRILAR ÇILDIRMIŞ OLMALI

BİR Türk jetini düşürmüş olmak, karanlıkta mezarlıktan geçerken ıslık çalarak “korkmuyorum” moduna geçmek gibidir.
Esad, katlettiği 10 binlerce insanıyla mezarlığa dönüşen ülkesinde böyle gösteriler yaparak bir yere varamaz.
“Ayakta kalmak için tehlikeli oynuyor. Kendisini de, ülkesini de, bölgeyi de ateşe sürüklüyor.”
Öyle bir Ortadoğu yangını çıkabilir ki ORSAM Ortadoğu Uzmanı Doç. Dr. Mehmet Şahin’in söylemiyle “Tanrılar çıldırmış olmalılar” dedirtebilir.