Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Zeplin Titanik
Haberin Devamı

1970‘li yıllardı. Taksim’de çok katlı dünya markası otelin en üst katındaki bardaydık.
Bir Amerikalı gazeteciyle laflıyorduk.
Sigarası bitmiş...
Garsondan markasını söyleyerek Amerikan sigarası istedi.
Cevap “sadece Türk sigaralarımız var” oldu.
Bana döndü, sordu:
“Karaborsa da mı yok? Garsona biraz fazla bahşiş vereyim bulsun.”
O sigaranın ve diğer Amerikan sigaralarının kaçak da bulunamayacağını öğrenince hiç unutmadığım bir gözlemini pat diye söyledi:
“İstanbul, anlaşılan metropol olamamış. Bir metropolde her şeyin kaçağı vardır. Mafyası bu işleri halleder. Gizli servislerle, polisle ortak işleri karşılığı, kaçak sigara, içki hatta uyuşturucu trafiğine göz yumulur.”
Neredeyse “mafyamız, kaçak sigaramız, içkimiz yok” diye “mahcup (!)” olmuştum.
İstanbul metropol değilmiş meğer (!)
.........................
Aradan yıllar geçti.
“Susurluk” patladı.
“Kumarhane, uyuşturucu kaçakçılığı, mafya, polis müdürü, gizli servis için çalışan tetikçi, politikacı, faili meçhuller...”
Hepsi vardı.
32 kısım tekmili birden...
Sonra...
Böyle dosyalar “seri cinayetler” gibi yakın siyasi tarihin karanlık işler galerisinde art arda sergilendi.
“Kirli savaş” diye de etiketlenen PKK sürecinde yaşananlara tanık olduk/oluyoruz.
Bu işler metropolü falan çok aştı.
Darbe hazırlığı iddialarına, PKK’nın şehir yapılanmasıyla resmi aktörlerin irtibatı kuşkularına, iktidar içinde bilek bükme oyunlarına, “polis -yargı- özel servisler/ özel görevler” netameli üçgenlerine uzandı/dayandı.
2012 Türkiye’sinde ortalığa saçılan dosyalar “?” işaretleriyle dokunmuş bir Türkiye haritası çiziyor.
Amerikalı gazeteci arkadaşım ile bir rastlantı olsa aynı otelin aynı barında birer kadeh eşliğinde laflarken “bırak İstanbul’u bir yana, Türkiye’nin kentleriyle, düzüyle, dağıyla metropole (!) dönüştüğünü” söyler miydim?
Bilmiyorum.
Ama...
Galiba bizler -hep var olanı, her ülkede var olanı- yeni yeni fark ediyoruz.
“Metropol ülke” sendromuyla tanışmak mı bu?
Hafta sonunda “Hindenburg” adlı bir film izledim.
Hindenburg 1925-1934 arasında Almanya Cumhurbaşkanı idi.
Fakat...
Onun adını taşıyan bir “Zeplin Titanik” faciasını -doğrusu- bilmiyordum.
Hindenburg adı verilen uçan transatlantik zeplin, Frankfurt’tan New York’a sefer yapmış.
Son derece lüks bir zeplin.
Güvertesinde keyif yapılan, barları, yemek salonları olan, konforlu ve geniş kamaralarında yolculuk için adam başı 12 bin pound ödenen müthiş bir zeplin.
Geleceğin ulaşım planları zeplinlere bağlanmış.
Havadan daha hafif uçan gemiler bunlar.
Hidrojen kullanıldığı için helyum karışımına da ihtiyaç olduğunun kanıtlanması gerek.
Helyumu üreten şirket ise ABD kökenli.
Hitler’den kıl kapan ABD yönetimi Almanya’ya ambargo koymuş.
Bu ambargonun kalkması için Hindenburg zeplinin Almanya’dan New York’a kadar uçması ve yolcular çıktıktan sonra patlayarak yanması gerek.
ABD’li şirketin patronu adamlarına talimat verir ve zepline zaman ayarlı bir bomba koydurtur.
Operasyon tamamen gizlidir.
Nazi subayları, casuslar, çete, siyaset...
Planda hepsinin rolleri var.
Ambargo kalkarsa, Hitler’in başta Polonya olmak üzere Avrupa’yı işgal planı için bu müthiş bir katkı olacaktır.
Zeplin sadece planı gizleyen dekordur.
Zeplin içinde hatırlı yolcuları ve kimliklerini gizleyerek kapağı Amerika’ya atmak isteyen zengin Yahudi ailelerle birlikte okyanusu aşar.
Ancak rötar yaparak...
Ya zaman ayarlı bomba?
...................
Sadece yere inişe 50 metre kala patlama olduğunu ve 36 kişinin öldüğünü belirteyim.
İstatistik rakamı...
Ölenler arasında bu kirli “ticaret/siyaset” oyununu planlayan şirketin başkanının eşi de vardı.
Zeplinin yolcuları arasındaki kızı ise yaralı kurtulmuştu.
Türkiye’de ve dünyada nice masum, kirli dosyalardaki listelerde yer alan sadece birer isim.
Ne yazık ki zeplinler patladıktan sonra oyunlar ortaya dökülüyor.
Hatta daha çok dosyalar kapatılıyor.
Hindenburg faciasından sonra patlama nedeni “statik elektrik” olarak açıklanmıştı!