Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları

Güneri Civaoğlu

Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Genel Sekreteri Robert Menard'a sordum:
"Hayatın cıvıl cıvıl aktığı saatlerde, Paris'in göbeğinde bir televizyon istasyonu, 50 silahlı adam tarafından basılsa...
Haber stüdyosu, bu zorbalar tarafından, kurşunlarla delik deşik edilse...
Hemen yan binadaki büyükelçilikte, bir kokteyl için güvenlik önlemleri almış yüzlerce polisin gözleri önünde, o silahlı zorbalar, hiçbir müdahaleyle karşılaşmaksızın arabalarına binerek çekip gitseler...
Böyle bir sahne, Fransa'da mümkün mü?
Eğer böyle bir sahne yaşanırsa, Paris'in Emniyet Müdürü, Fransa'nın İçişleri Bakanı, hala yerlerinde kalabilirler mi?"
Menard,
yüzüme "alay mı ediyorsunuz" gibilerden baktı.
"Bunlar düşünülemez bile" dedi.

Gerçekten çağdaş bir batı ülkesinde, yukarıdaki satırlarda yansıttığım sahneler, mümkün değil yaşanamaz.
Örneğin...
Paris'te Canal Plus'ün (+) ya da M - TV'nin... İngiltere'de Sky TV'nin... Almanya'da RTL'nin... New York'ta ABC, CBS, NBC'den birinin, eli silahlı 50 kişi tarafından basıldığını... Stüdyolarının, idari birimlerinin yaylım ateşine tutulduğunu... Yöneticilerine, çalışanlarına tehdit savrulduğunu düşününüz...
O ülkeler, böyle bir olaydan sonra, temellerinden sarsılır.
Değil Polis Müdürü ya da İçişleri Bakanı, siyasi iktidar ayakta durmakta zorlanır.
Çünkü...
Hadise, bir polisiye boyut değildir. Devletin iliklerine işleyenlerin, en tepe noktalarla ilintili, dehşet ürpertileri verecek bir siyaset skandalıdır.
Ve böylesi görüntüler, sadece film senaryolarına konu olabilir.
Nefesler tutularak izlenecek, siyaset / polis / mafya sarmalına dayalı, psişik sorunlu gizli ve kirli gücün ihtiras serüveni senaryosu...
İktidar dizginlerini elinde tutan karanlık ilişkiler merkezinin, tıpkı ahtapotun kolları gibi ülkeyi ele geçirme senaryosu...

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü Genel Sekreteri Robert Menard, Pazar gecesi yapılacak DURUM programı için sadece bir gün önce davet edebildiğimiz halde, uçağa atlayıp geldi.
"Bu kadar önemli bir hadise ve toplantı için bütün programımı iptal edebilirim" dedi.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Direktörü Johann Fritz de, sadece bir gün önce yapabildiğimiz davete, hiç tereddütsüz "katılabileceğini" bildirdi.
Ancak... Pazartesi 10'da çok önemli bir toplantısı vardı. Onu yetiştirebilir miydik?
Ne yazık ki, en erken 11.30'da Viyana'da olabilecekti. O nedenle arkadaşımız Reya Kumbaracıbaşı, Viyana'ya uçtu.
Reya'nın söyleşisinde yansıtamadığımız son bölümde Fritz, şöyle diyordu:
"Türkiye, çok fazla sayıda kendini mesleğine adamış gazeteciye sahip olmaktan gurur duyabilir.
Bu noktada Uluslararası Af Örgütü'nün de dile getirdiği bir notum var.
- EĞER, ÇOK TEHLİKELİ BİR MESLEĞE SAHİP OLMAK İSTİYORSANIZ, TÜRKİYE'YE GİDİP GAZETECİ OLMALISINIZ."
Fritz'
in "Amerika Gazetecileri Koruma Komitesi'nin gazeteci düşmanı 10 yönetim arasında Türkiye'yi saydığı" yolundaki sözleri de dikkat çekicidir.
Çin, Küba, Etyopya, Endonezya, Arnavutluk, Nijerya ve Burma gibi ülkelerle birlikte Türkiye yönetimi de gazeteci düşmanları arasında.

IPI'ın daha önceki direktörü Peter Galliner de Türkiye'de.
DURUM programındaki konuşmasında, çok acı duymamız gereken benzetmeler yaptı.
"Rusya ve yeni demokrasiye geçen diğer eski uydu ülkelerde, örneğin Macaristan'da üst düzey siyasi ilişkileri olan mafyanın, ünlü televizyoncuları ve gazetecileri öldürdüklerini" söyledi.
Son gezimde, Pakistan'da da böyle siyaset / mafya / polis / ticaret sarmalını yansıtan ve cinayete kadar varan öyküler dinlemiştim.
Yani... Türkiye medyası da, bu dehşet ipoteği altına girme tehditi ile karşı karşıya.
Galliner'in verdiği örneklerden gidersek, Rusya'da ünlü televizyon yapımcısı Vladislav Litsyev mafya tarafından kurşunlanışı, bir gözdağıdır.
Yine Rusya'da yolsuzlukları araştıran gazeteci Dimitri Holodov, kendisine verilen bombalı çantanın patlaması sonucu ölmüştür.
Flash TV'yi basanlar da, zaten "bu ilk ihtar" der gibidir.
Hukuk devleti kavramı, Refahyol yönetimi altındaki Türkiye'de anlamını ve uygulama alanını yitirmekte.
Ama... Unutmayalım ki...
Tarihin çeşitli dönemlerinde kirli ilişki odakları, varlıklarını ve egemenliklerini korumak için gazeteciyi öldürmek ve gazeteciyi susturmak yolunu seçmişlerdir.
Bir süre bu amaçlarına ulaşmış gibi görünmüşlerdir ama, sonunda hepsi de, hukuk devleti önünde yenik düşmüşlerdir.
Onların iplerini elinde tutan psişik özürlü ve açgözlü gölge güçler de, tarihin "hiç"lere mahsus kara deliklerine yuvarlanıp gitmişler ve unutulmuşlardır.