Opera afişleri

17 Ağustos 2014

Murat Katoğlu‘nun editörlüğünü, Aslı Ayhan’ın görsel yönetmenliğini yaptığı “Operanın Türkiye’deki Hikâyesi-Opera-Bale Afişleri 1941-2011” ismini taşıyan araştırma, Deniz Kültür Yayınları’nın 31’incisi olarak yayımlandı.
Araştırmada, önce Türkiye’de opera konusundaki çalışmalar anlatılıyor, sonra da son 70 yıllık dönemde sahnelenen opera ve bale temsilleri için hazırlanmış afişlerin örnekleri veriliyor.
Türkiye’deki ilk opera temsili, 1841 yılında İstanbul’da Galatasaray’daki “Bosco” tiyatrosunda Türkçe oynanan İtalyan besteci Gaetano Donizzetti’nin “Balissario” isimli operasıdır.
Cumhuriyet döneminde ilk opera gösterisi 1934 yılında İran Şahı’nın Ankara’yı ziyaretinde sahnelenen Adnan Saygun’un bestelediği “Özsoy” isimli eseridir. Türk şan ve koro sanatçılarıyla Cumhurbaşkanlığı Orkestrası tarafından icra edildi. Daha sonra Necil Kazım Akses’in “Bay Önder”i, Adnan Saygun’un “Taş Bebek”i sahnelendi.

Opera 1940’larda başladı
Cumhuriyet operasının temelinde 1936 yılında öğretime başlayan Ankara Devlet Konservatuvarı vardır. Konservatuvarda yetişenler, önce Konservatuvar Sahnesi’nde daha sonra Ankara Türkocağı-Halkevi Sahnesi’nde yabancı operaların sahnelenmesinde rol

Yazının Devamı

Sağdan bakınca % 8.8 soldan bakınca % 9.5

16 Ağustos 2014

TÜİK’in mayıs ayı işsizlik verilerine ‘sağ’dan bakınca yüzde 8.8’e indi, ‘sol’dan bakınca ise yüzde 9.5’e çıktı. “İki rakam birden nasıl doğru olur?” demeyin. Olur... İki oran da doğru...

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) belirlemelerine göre, mayıs ayında işsizlik oranı “sağ”dan bakılırsa yüzde 9.0’un altına indi. Yüzde 8.8 oldu.

“Sol”dan bakılırsa mayıs ayında yüzde 9’un çok üzerine çıktı. Yüzde 9.5 oldu.

Nasıl olur demeyiniz. Olur, olur... İki oran da doğrudur.

Yazının Devamı

Yabancıya bono satıp döviz topluyoruz!

15 Ağustos 2014

Cari açık sorunu devam ediyor. Ters anlatımla, cari açık sayesinde kazandığımızdan fazla yemeyi sürdürüyoruz.
- Cari açık (döviz açığı) küçülüyor. Aylık açık 6 milyar dolarlardan 4 milyar dolarlara geriledi.
- Cari açık ayda 6 milyar dolarlarda dolanırken ülkeye her ay daha fazla döviz girişi olduğundan, açığı kolay kapatıyorduk. Fazla döviz nedeniyle döviz fiyatı ucuzluyor, döviz rezervi artıyordu.
- Aylık açık küçüldü ama yılbaşından bu yana açığı kapatacak kadar döviz girmiyor. Döviz girişi yavaşladı. “Sağ olasın nereden geldiği belli olmayan döviz” sayesinde açığı zor kapatıyoruz.
- Şimdilerde Türkiye’ye gelen döviz, bono ve repo için gelen döviz. Bu döviz, günlük faiz ve döviz kuru oynamasından para kazanmak için gelen “sıcağın ötesinde sımsıcak döviz.”
- Cari açık küçülüyor ama 2014 açığı gene de 50 milyar dolar olacak. Milli gelirin yüzde 6’sının üzerinde döviz açığı vereceğiz. (Yani, milli gelire, dışarıdan gelen 50 milyar dolar borcu ekleyip harcayacağız.)
Bono, repo için gelen döviz olmasa döviz bulamayacağız.

Yazının Devamı

Dışarıda olan biten faturayı büyütüyor

14 Ağustos 2014

Suriye pazarını kaybettik derken, ardından Irak pazarı karıştı. Suriye’den gelen 1.5 milyon sığınmacının sosyal ve ekonomik faturasını nasıl ödeyeceğimizi tartışırken, Irak sınırından sığınmacı akını başladı.
Alternatif pazar Afrika’ya güveniyorduk. Ebola virüsü bu pazarı da tehlikeye soktu.
Çevremizde olan bitenlerden en fazla zarar gören ülke haline geldik.
Afrika pazarına büyük yatırım yaptık. Yapıyoruz. Afrika pazarı 3 nedenle önemli. (1) THY, Afrika’nın ana havayolu taşımacısı haline geldi. Afrikalılar İstanbul üzerinden dünya bağlantısı kuruyor. (2) Afrika ülkelerinde çok sayıda küçük yatırımcımız, orta büyüklükte yatırımlarımız var. (3) İhracatımızın yüzde 10’una yakınını Afrika pazarına yapıyoruz.
Ebola virüsü Afrika pazarının uzun süre dünyayla ilişkisinin kesilmesine yol açacağa benziyor.

Irak pazarını kaybediyoruz

Yazının Devamı

Ekonomi biraz siyaset yorgunu

13 Ağustos 2014

Seçimler demokrasinin olmaz ise olmazıdır. Tamam... Partiler, politikacılar öne çıkma arayışında devamlı konuşurlar. Hele seçim döneminde daha çok konuşurlar... Ona da tamam...
Ne var ki son zamanlarda her şey “kâfinin ötesine” geçmiş durumda. O seçim, bu seçim... Daha da bitmedi... Önümüzde bir seçim daha var... Politikacılar devamlı konuşuyor. Çatışıyor. Uzun süredir halk da, ekonomi de ”siyaset” bulutlarının ağırlığı altında ezildi, eziliyor.
“Metal yorgunluğu, metal aşınması” diye bir şey vardır... Metal bile anormal şartların devamı durumunda “yorulur”, “aşınır”...
Türk halkı ve ekonomisi “siyasetten yoruldu”. Türk halkı ve ekonomisi için “siyaset aşınması” riski ortaya çıktı.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde politikacının klasik söylemi “iş ve aş”tır.
Gelişmiş ülkelerde ise politikacılar “ekonomiyi canlandırmaktan, istihdamı artırmaktan, halkın refah seviyesini yükseltmekten, büyümeden, kalkınmadan ve gelişmeden” söz ederler.

Yazının Devamı

Kısa dönemde toparlanalım...

12 Ağustos 2014

Son 12 yıldır ekonomi politikaları-nın baş kaptanı Sayın R. T. Erdoğan idi. İç ve dış ekonomi çevreleri baş kaptanın ekonomi konusundaki görüş ve düşüncelerini, neler yapacağını neler yapmayacağını ezberlemişti. İşte buna da “ekonomik istikrar” deniliyordu.
Baş kaptan, 12 yıl boyunca yardımcı kaptanları fazla değiştirmedi. Bu nedenle iç ve dış ekonomi çevreleri ekonomi kadrolarında kimin ne yapacağını,kimin ne yetkisi olduğunu,kiminle temas edeceklerini biliyorlardı.
Sayın R. T. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduktan sonra:
(1) Ekonomideki baş kaptanlık koltuğunu bir başkasına verecek mi, yoksa dümenin başından kalkmayacak mı? Öncelikle merak edilen bu. Ne var ki Sayın R. T. Erdoğan’ı tanıyanlar, ekonominin dümenini hiç olmazsa kısa dönemde başkalarına bırakmayacağını söylüyorlar.
(2) Başbakanlık koltuğuna 12 yıl aradan sonra bir yeni bir politikacı oturacak. Bu kişinin, Başbakan’ın kim olacağını Sayın R. T. Erdoğan belirleyecek. Yeni Başbakan acaba önümüzdeki dönemde Cumhurbaşkanı’ndan bağımsız olabilecek mi?
- Başbakan kendi çalışma arkadaşlarını kendi mi belirleyecek, yoksa Cumhurbaşkanı mı belirleyecek? Sayın R. T. Erdoğan’ın eski çalışma arkadaşlarından hangileri yeni

Yazının Devamı

‘Bir şey’ değişmeyecek ama çok şey değişecek

11 Ağustos 2014

Başbakan Erdoğan 12 yıldır Türkiye’yi idare ediyor. Şimdi Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturunca çok şey değişecek. Hükümet ve bürokrasi yeniden şekillenecek. Ekonomide ise risk yok

Dünkü seçimden sonra tek bir şey değişmeyecek: 12 yıldır Türkiye’yi Başbakan olarak Sayın Tayyip Erdoğan idare ediyordu. Bundan sonra Cumhurbaşkanı olarak gene Erdoğan idare edecek. Başbakanlık koltuğunda otururken Erdoğan’ın ülke yönetiminde hedef ve uygulamaları ne idi ise, Cumhurbaşkanlığı koltuğunda da aynı hedef ve uygulamalar içinde olacak.
Çok şey değişecek. Hükümetin, bürokrasinin yapısı yeniden kurulacak. Başkanlık sistemine geçmeden başkanlık sistemi uygulaması arayışında, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan, bakanlar ve bürokrasi ile ilişki ağı yeniden kurulacak.
Öncelikle Bakanlar Kurulu ile Cumhurbaşkanı arasındaki ilişkiler ve bağ konusunda yapılanmaya gidilecek.
* Bakanlar ve bürokrasi ya doğrudan Cumhurbaşkanı’na rapor verir hale gelecek.
* Ya önce Cumhurbaşkanı’na sonra Başbakan’a rapor verilecek.
* Ama şu kesin ki, Cumhurbaşkanı bakanlar ve bürokrasi ile doğrudan ilişki içinde olacak.

Yazının Devamı

Orta büyüklükte devlet diplomasisi

10 Ağustos 2014

Dünyaya “büyük devlet”ler hâkim oluyor. Osmanlı, büyük devletti. Eridi. Büyüklüğünü kaybetti. 100’üncü yılı nedeniyle tekrar gündeme gelen Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı‘nın büyük devletliği kaybetmesini tescil etti.
Büyük devlet olmanın şartı “ekonomik güç”tür. Ekonomik gücü olmayan devletin “büyükler sofrasında” sözü geçmiyor. Osmanlı, ekonomik gücünü kaybedince, büyüklüğünü de kaybetti. Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti önce kapısının önünü süpürdü, evinin içini düzeltti. 1929 Krizi’nin altında ezilmemek için tedbirler aldı. Birinci Sanayi Planı’nı uygulamaya koydu. Ondan sonra da bulunduğu bölgeyi bütünüyle büyük devletlerin hâkimiyetine bırakmamak için “dış politika”ya önem verdi. Cumhuriyetçiler, Osmanlı’nın politikalarını tümüyle yok saymadı. Osmanlı’nın portföyünü değerlendirerek Türkiye’yi ”büyük devletler” yanında “orta büyüklükte devlet” olarak konumlandırmayı hedefledi. Hiç olmazsa bölge politikalarında söz sahibi, etkili bir devlet konumu çabası içine girdi.
Bir ülke kendi kendine “Ben büyük devletim” deyince “büyük devlet” olamıyor. Ekonomik gücünün zayıflığı nedeniyle Büyük Devletler Kulübü dışında kalan bir ülke, “orta büyüklükte devlet” olarak

Yazının Devamı