Dünyada yok olma riski altındaki 16 kuş türünden 5’i Türkiye’de. İşte bu tehlikeye dikkat çekmek amacıyla nesli tehlike altındaki kuşların sesleri bir albüme dönüştürüldü: Adı da “Miras.” Bize düşense bu mirasa kulak tıkamamak!
Dünya Ekonomik Forumu’nun hazırladığı Küresel Riskler Raporu’na göre, gelecek 10 yılın risk sıralamasının en üst basamaklarında, “Biyolojik çeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü” yer alıyor. Bilimsel tahminlere göre, önlem alınmaması hâlinde yakın gelecekte bir milyon tür yok olacak. En hızlı çöküş ise sucul ekosistemlerde yaşanıyor. Zira son 50 yılda, küresel ölçekte en büyük tür kaybı, yüzde 83 ile tatlı su habitatlarında gözlendi. Kuraklığa bağlı olarak, yer üstü ve yer altı su kaynaklarında yaşanan dramatik değişimler ve habitat kayıpları, yaşamları suya bağlı olan canlıları bir bir yaşam zincirinden koparıyor.
Kuş sesleri soluyor
Tabii yok olan ya da yok olmaya yüz tutan türlerin başında da kuşlar
Tarımın en büyük sorunlarından biri gıdamızı üreten çiftçilerin yaş ortalamasının 59’a dayanması. Bu durum, tarımın sürdürülebilirliği ve gıda arzı açısından büyük bir tehlike oluşturuyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin son verilerine göre, tarımda kayıtlı genç çiftçi oranı yüzde 5’in altına gerilemiş durumda. Bu gidişat, çok da uzak olmayan bir gelecekte, toprağın sahipsiz kalabileceğine işaret ediyor.
Bu nedenle gençleri mutlaka yeniden tarımsal üretimle barıştırmamız gerekiyor. Elbette tarım, kolay bir iş kolu değil. Emek yoğun bir süreç. İklim değişikliğine bağlı verim kaybı, kuraklık, olağan dışı hava koşulları gibi etmenler, tarımsal üretimi riskli kılıyor. Ancak teknolojinin sağladığı gelişmeler de özellikle eğitimli ve bilinçli gençler için, çiftçiliği cazip kılacak imkânlar tanıyor. Ülkemizde bunun çok güzel örnekleri de var. Mesela dikey tarım. Birçok girişimci genç, teknoloji tabanlı uygulamalarla dikey tarımla üretim yapmaya
Sağlıklı ve ilaçsız gıdaya erişim zorlaştıkça gıda güvenliğine dair endişeleri besleyen dedikodular daha hızlı yayılıyor. Peki, yiyip içtikleri konusunda kendisini diken üstünde hissedenler neler yapmalı? Bu gibi hurafelerden nasıl korunacağımızı Gıda mühendisi Ebru Akdağ anlatıyor.
Sosyal medyadaki bilgi kirliliği en çok da gıda güvenliğini zedeliyor. Birisi çıkıp ufak bir ölçüm cihazıyla hangi meyve sebzede pestisit olduğunun tespit edilebildiğini öne sürüyor bir başkası ise tavuk etinin hormonlu olduğunu savunup tavuk yiyen erkeklerin kadınsılaştığını iddia ediyor. Üstelik bu tip hurafeler, gerçeklere oranla çok daha hızlı yayılıyor. Tabii paylaşana da hızla popülerlik kazandırıyor. Bu, acımasız denklem nedeniyle günümüzde hemen herkes, yiyip içtikleri konusunda kendisini âdeta diken üstünde hissediyor. Bu gidişatı önleyebilmenin tek yolu halkın gıda okuryazarlığını artırabilmekten geçiyor. İşte tam da bu nedenle Avrupa Birliği Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA), 5 yıl önce gıda güvenilirliği konusunda
Tarımsal üretimde kullanılan pestisitler, günümüzün en büyük endişesi. Çünkü sebze ve meyvelerden, bulaşık yoluyla soframıza kadar ulaşabilen pestisitlerin kanser, kalp hastalıkları, solunum problemleri ve alerjik problemler gibi çeşitli kronik rahatsızlığa neden olabildiğini ortaya koyan birçok bilimsel çalışma var. Dolayısıyla yediklerimizin hangi oranda pestisit birikimini barındırdığı, herkesin merak ettiği bir konu. Buna dair önemli bir güncel çalışma yayınlandı. Greenpeace Türkiye, İstanbul’daki pazaryerlerinde satılan 155 sebze ve meyve örneğini, akredite bir laboratuvarda analiz ettirerek, sonuçlarını kamuoyuna açıkladı. Maalesef analiz sonuçları, hiç de iç açıcı değil! Her 3 sebze meyveden 1’indeki tarım zehri oranı, Türk Gıda Kodeksi’nde kaydedilen maksimum limiti aşıyor.
Salamura yaprak ve üzüm
Daha önce bu köşede potansiyel tehdit birkaç kez vurguladığımız salamura yaprak, “en kirli” gıda sıralamasının en üst basamağında yer almıştı. Analiz edilen 10 salamura
Kültür balıkçılığının yem ihtiyacı, balık stoklarının azalmasında ciddi bir paya sahip. 5 milyon ton balık unu için 20 milyon ton balık avlanması gerekiyor. Balık yemlerinde denenen bitkisel protein kaynaklarından biri de yosunlar.
Günümüzde tüketilen her iki balıktan biri yetiştiricilik metoduyla soframıza geliyor. Denizlerde ve iç sularda kurulan balık çiftliklerinde yapılan üretim, dünya genelinde sağlıklı beslenme için gerekli proteinin karşılanması açısından çok önemli. Avcılık yoluyla elde edilen balık miktarı neredeyse son 40 yıldır aynı seviyede kalırken, balık çiftliklerindeki üretim ise her geçen yıl artıyor.
Tabii çiftliklerdeki üretimde de balık yemi olarak, yine denizlerden avlanan küçük balıklar kullanılıyor. Bu nedenle kültür balıkçılığının artan yem ihtiyacı, dünya genelinde balık stoklarının azalmasında ciddi bir paya sahip. FAO’ya göre, mevcut arz seviyesini korumak için 2030 yılına kadar 27 milyon ton ilave deniz mahsulü üretilmesi gerekiyor. Bu seviyede üretim artışı
Tavuk etinden zehirlenme vakalarında önemli bir artış var. Zehirlenmeye yol açan bakterilerin etkisiz kılınması için tavuk etinin en az 75 derece iç sıcaklığa ulaşana kadar pişirilmesi öneriliyor. Peki, başka nelere dikkat etmeliyiz?
Son dönemin en çok endişe duyulan gıda ürünü tavuk eti. Çünkü bayramdan bu yana bini aşkın kişi, tavuk yediği için zehirlenerek hastanelere kaldırıldı. Kocaeli’nin Körfez ilçesindeki bir tavuk dönerci restoranının dönerinde yapılan inceleme, döner etinin Mikrobiyolojik Kriterler Yönetmeliği’ne uygun olmadığını ortaya koydu. Ardından bu kez Sakarya’daki mevlitte tavuklu pilav yiyen 17 kişi zehirlenme bulgularıyla hastanelere başvurdu. Ve ülkenin hemen her köşesindeki tavuk dönercilerden, hijyenik olmayan görüntüler sosyal medyaya yansımaya başladı. Tarım ve Orman Bakanlığı da art arda yaşanan zehirlenme vakalarının ardından tavuk dönercilere yönelik denetimler başlattı.
4 üründen 1’inde salmonella
Hâliyle tavuk konusunda bir süredir diken üzerindeyiz.
Ormanlar, beslenme ve gıda için vazgeçilmez bir role sahip. Sadece ağaçlar ve yabani hayvanlardan ibaret değiller. Türkiye, ‘orman gıdaları’ açısından şanslı bir coğrafyada yer alıyor.
Gıda yoksunluğu ve açlık, günümüzün en can yakıcı sorunlarından biri. İklim krizi, habitat kaybı, savaş ve çatışmalar yüzünden gıdaya erişim, her geçen gün daha da güçleşiyor. Gıda arzının azalması veya sekteye uğramasıyla birlikte artan gıda fiyatları da en çok yoksul ve yardıma muhtaç toplulukları etkiliyor. Bu nedenle, özellikle kırsalda sürdürülebilir bir gıda sisteminin kurulması, hayati önem taşıyor.
Bu sistemin en büyük dayanağı ise ormanlar. Ormanlar, beslenme ve gıda için vazgeçilmez bir role sahip. Sadece ağaçlar ve yabani hayvanlardan ibaret değiller. Aynı zamanda hem bizleri besliyor hem de iyileştiriyorlar. Dünya çapında 5 milyardan fazla insanın yaşamı, orman ekosistemine bağlı. Milyarlarca insan, ormandan toplanan odun ve odun dışı ürünlerle geçimini sağlıyor. Ormandan toplanan
Bilimsel çalışmalar, önlem alınmaması hâlinde yakın gelecekte 1 milyon türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna işaret ediyor. O türlerden bazıları da Türkiye’ye has çiçekli bitkiler. Ülkemizdeki birçok çiçek, koruma altında ve koparılması yasak.
Biyoçeşitlilik ülkelerin en önemli mirası. Türkiye, konumu itibarıyla eşsiz bir biyolojik çeşitliliğe sahip. Türler bakımından dünyanın en şanslı ülkelerinden biriyiz. Bitki türlerinin yüzde 32’si, yani yaklaşık 3 bin 700 tür dünyada sadece Türkiye’de yetişiyor. Neredeyse bir kıta kadar biyoçeşitlilik barınıyor ülkemizde ve türlerin önemli bir bölümü, sadece bizim coğrafyamıza has.
Ancak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de birçok tür ‘yok oluş’ riskiyle karşı karşıya. Bunun en önemli nedeni kentleşme baskısı ve iklim değişikliği. Bilimsel çalışmalar, önlem alınmaması hâlinde yakın gelecekte 1 milyon türün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna