Balın faydaları saymakla bitmez ama en çok sahteciliğin yaşandığı gıda da o. Balda sahteciliğin boyutları ve ne yapılmalı, onu değerlendireceğiz bugün.
Düşünsenize hasta oluyorsunuz. “İyileşeyim” diye bala türlü baharatlar katıp, kaşık kaşık yiyorsunuz ama medet umduğunuz bal, sahte. Maalesef bugün birçoğumuzun karşı karşıya kaldığı tablo bu! Çünkü piyasadaki ballar büyük oranda sorunlu.
Son olarak Meclis’te de gündeme geldi. Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, marketlerden alınıp analiz edilen 124 adet balın yüzde 89’unun tağşişli olduğunu açıkladı. Sadece 13 numune gerçekten balmış. İncelenen balların yaklaşık yüzde 30’unda arının izi dahi yokmuş. Glikoz/fruktoz şurubuyla aromalar katılarak bala benzer taklit ürünlerin marketlerde “bal” diye satıldığını söylüyor Adıgüzel, ve “Yediğimiz balın yüzde 70’i sorunlu” diyor. Aslında balın gıda sahteciliğinin hep ilk sırasında olduğunu zaten biliyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın son açıkladığı “tağşiş” listesinde de arıcılık ürünlerinin sicilinin ne kadar kabarık olduğu apaçık ortada. Başta Ankara olmak üzere İç Anadolu’daki bal üreticilerinin 25 ürününde glikoz/fruktoz katkısı saptanmış. Ve bu durum yıllardır böyle.
Laboratuvarlarda teknolojik eksiklik
Sahtecilik, açıklanan her listeye yansıyor. Ama ne hikmetse bu soruna bir türlü çözüm bulunamıyor. Nedenini, Türkiye Arı Yetiştiricileri Birliği Başkanı Ziya Şahin’e sordum. Şahin, bunu ağırlıklı olarak, kamu laboratuvarlarında yaşanan teknolojik eksikliğe bağlıyor. C4 analizleriyle sahteciliğin anlaşılmadığını, enzim ve oligosakkaritlere bakılması gerektiğine vurgu yapıyor. Sahteciliği yapanlar “nasıl olsa tespit edilemez” diye rahat davranıyorlarmış. Ama Şahin’in verdiği bilgiye göre, yakın zamanda bakanlığın laboratuvarına yeni bir cihaz alınmış. Şimdi bal tebliğinde, bu cihazın analiz kriterlerine uygun değişiklikler yapılması gerekiyormuş ki, sahteciler daha kolay yakalanabilsin.
Mevcut duruma, Şahin de tepkili. Hatta nişasta bazlı şeker üreticilerinin toplantısına gidip, balda sahteciliği önleyebilmek için glikoz/fruktozun renkli üretilmesini dahi istemiş. Sırf, glikoza aroma ve enzim ekleyip bal diye piyasaya sürülmesini önlemek için: “Gelin, glikozu yeşil ya da kırmızı yapın” demiş ama sonuç alamamış. Birlik olarak kendi yaptırdıkları analizlerde de sahteciliği gördüklerini anlatan Şahin, sonuçları bakanlığa ilettiklerini anlattı. Tabii biliyoruz ki, baldaki sahtecilik ancak analizle ortaya çıkıyor. Bu açıdan denetim ve analizlerin artması şart.
İki yeni yerli karanfil: Aura ve Nezahat
Ben de bilmiyordum. Meğer süs bitkilerinde Türkiye’nin ciddi bir dışa bağımlılığı söz konusuymuş. Mesela karanfil. Türkülere, şiirlere konu olsa da, karanfil üretiminin devam edebilmesi, yurtdışından alınan anaçlık fidelerle mümkünmüş. Binlerce doğal bitki türüne ev sahipliği yapan bu coğrafya için oldukça üzücü bir durum. Ama bu tabloyu tersine çevirmek için çabalayanlar da var. Ayşe Serpil Kaya da onlardan biri. Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü uzmanlarından Kaya, Türkiye’nin ilk yerli karanfil çeşidi olan ‘Likya Kaya’nın ıslahçısı. 4 yıl önce tescil edilen ‘Likya Kaya’, artık Türkiye’de üretilip yurtdışına ihraç edilen bir karanfil çeşidine dönüşmüş. Tabii o çalışmanın devamı 2 yeni karanfil çeşidine de kapı aralamış. Antalya’daki Growtech’te çalışmalarını anlatan Kaya, ‘Aura’ ve ‘Nezahat’ adını verdiği saksı tipi 2 karanfil çeşidini de görücüye çıkardı. Yerli karanfil çeşitlerinin sayısını hızla artırarak yabancı çeşitlerin saltanatına son vermeyi hedeflediğini belirten Kaya, yeni çeşitleri de şöyle tanımladı: “Aura ve Nezahat dış mekanlar için geliştirdiğimiz saksı tipi bodur karanfillerimiz. En az 6 ay çiçekli vaziyette kalabilmeleri peyzaj düzenlemeleri açısından onları ekonomik bir çeşit kılıyor. Görsel açıdan da çok etkileyiciler. Çeşitlerden birine ‘Nezahat’ ismini de, bilimsel çalışmalarda bize sundukları katkı nedeniyle Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi’ne teşekkür için verdim.”