Gürkan Akgüneş

Gürkan Akgüneş

gurkan.akgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bitkilerin nesli, beklenenden 500 kat daha hızlı tükeniyor. “Uzun ömürlü” diye bildiğimiz ağaçlar bile, bu yok oluşa dayanamaz durumda.

Tükettikçe tükeniyoruz

Yarın Dünya Biyoçeşitlilik Günü. Biyoçeşitlilik, hepimiz için hayati bir kavram. Çünkü parçası olduğumuz ekosistemdeki tüm türler, birbiriyle sıkı sıkıya bağlı. Bir tür yok olduğunda, ona bağlı diğer türler de hızlı bir yok oluşa sürükleniyor. Mesela bitkiler. Solduğumuz oksijeni, tükettiğimiz gıdaların yüzde 80’ini bitkilere borçluyuz. Ama bilinçsizce üzerlerine beton döküp, zehirle topraktan koparmaya çalışıyoruz.

Haberin Devamı

Belki farkında değiliz; tükettikçe tükendiğimizin! Fakat artık çanlar bizim için de çalıyor. Zira bilim insanlarına göre; biyoçeşitlilik kaybı nedeniyle 6’ncı yok oluşun eşiğindeyiz. Son 250 yılda kaybettiğimiz bitki türü sayısı 571. Bitkilerin nesli, beklenenden 500 kat daha hızlı tükeniyor. “Uzun ömürlü” diye bildiğimiz ağaçlar bile, bu yok oluşa dayanamaz durumda. “Dünya Ağaçlarının Durumu” raporuna göre, 142 ağaç türü çoktan yok oldu. Mevcut ağaç toplamının yüzde 30’una denk gelen 17 bin 500 ağaç türü ise yok oluş riskiyle karşı karşıya. Çünkü endüstriyel hammadde ihtiyacı, tarım alanı baskısı ve küresel ısınma, ağaç varlığını günbegün eritiyor. İklim krizi kaynaklı günlerce söndürülemeyen yangınlar, ağaçlar için en büyük tehdidi oluşturuyor. Ve maalesef bu tehdidi en yakından hisseden bir coğrafyadayız. 2021 yazında yaşadığımız büyük yangınların acısı hâlâ taze. Antalya ve Muğla’daki yangınlarda, on binlerce hektar kızılçam ormanını yitirdik. Günlerce süren yangın, bölgedeki orman ekosisteminde derin bir yara açtı. O kızılçamlar ki, her biri atmosferden 80 kilo karbondioksiti alıp, 58 kilo oksijen üretiyordu. Şimdi yerlerinde, yeller esiyor!

Ama neyse ki, doğanın kendini yenileme gücü böylesi felaketlerden sonra imdadımıza yetişiyor. Şimdi o bölgede yanan ağaçların çocukları yeşermeye başlamış. Alanda geçen hafta incelemeler yapan Prof. Dr. Ali Kavgacı, bölgedeki orman varlığı açısından oldukça umut verici gözlemler paylaştı. Kızılçamın yangın sonrası tohumdan çimlenme kabiliyeti sayesinde alanda kitlesel bir gençleşmeye tanıklık eden Prof. Dr. Kavgacı, yanan ağaçların tepelerindeki kozalaklardan saçılarak toprağa düşen tohumların çimlenmesi sayesinde, boyları 15-20 santime varan kızılçam gençliklerinin oluştuğunu aktardı.

Haberin Devamı

Yani doğa, yangına karşı da kendi önlemini almış! Doğanın kendini yenileme kabiliyetinin ekolojik restorasyonla desteklenmesi gerektiğini söyleyen Prof. Kavgacı, şu saptamalarda bulunuyor: “Ormandaki asıl yangın, aslında yangından sonra başlıyor. Yanan ağaçların kesilerek sahadan çıkarılması ve endüstriye kazandırılması süreci doğru yönetilemezse yangın sonrası doğanın kendini yenileme süreci bozulma yaşayabiliyor ve zarar görüyor. Erozyon artıyor, sahaya gelecek egemen türler gelemeyebiliyor ya da sınırlı bir yenilenme oluyor. Yanan genç kızılçam ormanlarında ve makiliklerde ağaçlandırma çalışmaları yapılmış. Ama teraslamada gözle görülür yanlışlar vardı. Kızılçamın doğal yolla sahaya gelebileceği yerlerde ince kesim artıklarının sahaya serilmesi çimlenme açısından çok önemliydi ama maalesef kesim çalışmalarında bunlar da saha dışına çıkarılmış. Gençleşme sahalarının üzerinde iş makinelerinin gelişi güzel gezdiği sahaları görmek üzücüydü. Ama kızılçamın doğal yenilenmesindeki kitlesel gençleşmenin meyvelerinin 15-20 santime ulaşması ve gençleşmenin başarısız olduğu sahalarda sürgünden gençleşen makilerin 1 metre boya erişmesi oldukça güzel bir tabloydu. Ayrıca yangın sonrası oluşacak peyzajı da bir sonraki yangına dirençli olarak hazırlamalıyız. Her yeri monoblok kızılçama dönüştürmek de doğru değil. Maki ve sert yapraklılarla, kızılçamın bir arada olduğu heterojen bir peyzaj oluşturulmalı. Yol kenarı ve tarla sınırlarında yangına kızılçama oranla daha dirençli, servi, keçiboynuzu, mazı meşesi, palamut meşesiyle şeritler oluşturulabilir.”