Hakkı Öcal

Hakkı Öcal

hakki.ocal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsrail’de muhafazakârlar, ilk günden beri “ilerici” ve “laik” kesimin elindeki Yüksek Mahkeme’nin “anayasa mahkemesi” olarak görev yaparak yasaları iptal yetkisinden uzun zamandır rahatsızdı. Liberal-laik kesimin de Mahkeme’nin bu hakkının elinden alınmasına sonuna kadar karşı çıkacağı belliydi.

Ama Pazartesi günü, İsrail neredeyse fiilen ortadan ikiye bölündü: Bu yasanın kabul edilmesinin ardından laik-ilerici batı kentleriyle İbranilerin ilk yerleştiği ve Museviliğin tabir yerindeyse anavatanı olan Yahudiye ile Samarya bölgesi (işgal altındaki Batı Şeria bölgesi). Laik subaylar artık askeriyede görev yapmayacak, liberal öğretmenler de artık “gerici” bölgelerde ders vermeyecek. Devlet dairelerinde işlerini terk edenler mi dersiniz?.. Hükümetin güvenlik ve siber projelerindeki ihalelerinden çekilenler mi?.. Hepsi bir tarafa, ordusu “yedek” subaylardan oluşan İsrail’de “askeriyede görev yapmama” tehdidi uygulanırsa, bu, Lübnan ve Suriye ile savaş halinde olan, İran tarafından yeryüzünden silinmekle tehdit edilen İsrail için ciddi güvenlik meselesi olacaktır.

Haberin Devamı

Bu, yeniden başbakan olabilmek için adeta şeytanla yatağa girmekten çekinmediğini gösterip, bir ya da iki milletvekili olan dinci partilerle koalisyona giren Netanyahu’ya karşı ilerici-liberal-laik-solcu ittifakın haklı davasını haksız kılarak, ülkeyi varoluşsal bir tehlikeye atmasıdır. Netanyahu da, koalisyon ortaklarının anayasa mahkemesini tamamen ortadan kaldırmak gibi ne kendisinin ne de muhafazakârların asla akıllarında olmayan sözde hukuk reformları gerçekleştirmeye kalkıp, gerçekten ihtiyaç olduğuna inandığı bir reformu, ülkesini ikiyi bölen bir siyasal felaket haline getirdi. Bir siyasetçi kendi davasına bundan daha büyük haksızlığı nasıl yapabildi?

İsrail, onu kuranların da (ABD ve İngiltere), bu projede görev alanların da (David Ben-Gurion, İzak Ben-Zvi ve Levi Eşkol) açık veya örtülü ifade ettikleri gibi bir din devletidir; varlık sebebi Musevilere bir yurt kazandırmaktır. Ancak varlık sebebi din bile olsa, İsrail, kurulduğu toprakları başka bir dinle, İslam’la, İbraniler bu coğrafyayı başka bir milletle, Araplarla paylaştıkları için, hep laik siyasal temeller üzerinde gelişti. Bu laik tutumda, ülkenin ilk insan sermayesini sağlayan Avrupalı aydın göçmenlerin de payı oldu. Ama muvazzaf ordusu bulunmamasını bile bu insan sermayesinin temelindeki Musevi inancına borçlu olan bu ülke sonunda laiklerin popülizme karşı güvencelerinden biri olan Yüksek Mahkeme’nin yetkilerinin sorgulandığı noktaya geldi, durdu.

Haberin Devamı

İki taraf da bu gidişi iyi yönetmedi. Netanyahu gibi dinci olmayan muhafazakârlar, 2-3 oya muhtaç olduklarında, Yüksek Mahkeme’nin yasa denetim yetkisini kökten kaldırmaya kadar gözlerini karartı. Laik kesimse ülkeyi güvenlik tehlikesine atacak kadar çaresiz kaldı. İsrail’in bu anda içinde bulunduğu bu karşılıklı çıkmaz sokaklar, sadece siyaset bilimciler-sosyologlar için değil, fakat aynı zamanda politikacılar için de bir etüt alanıdır.

Biz Filistin meselesine “iki devletli çözüm” beklerken, İsrail’in kendisi iki devletli hale gelme yolunda.