Bir ülke düşünün ki, başındaki şahıs, kendisini birkaç yıl hapis ve siyasetten men cezasından kurtarmak için, milletinin yıllar önceki kaderini, soykırımını başka bir halka uyguluyor. Bir ülke düşünün ki, 6 milletvekili olan bir parti, Filistin halkını Filistin’den tümüyle söküp atmak için bu katil başbakana destek veriyor. Bir ülke düşünün ki, kendisi de anne olan bir milletvekili, ülke silahlı kuvvetlerinin öldürdüğü her Filistinli bebek için parlamentoda sevinç konuşması yapıyor.
Ve bu ülkenin vatandaşları, yavaş yavaş başka ülkelere göç ediyor.
Bu ülke, dünyada başka bir benzeri olmayan Siyonist İsrail’dir.
Filistinlilere İsrail’in kurulmasından bile önce uygulanmaya başlanan evlerinden sürme, köylerini işgal etme, tarlalarına, bahçelerine el koyma, Filistin veya İsrail topraklarını terk ederek komşu ülkelere gitmek isteyenlere izin verme, gitmeyenlere hayatı çekilmez hale getirme siyasetine, Batılı ülkelerin ders kitaplarında “occupation
Trump, insanoğlunun, atom ve hidrojen bombalarından sonra icat ettiği en korkunç silah olan, her biri 1.5 ton ağırlığında (bunun 1 tonu patlayıcı içeren başlık bölümü) “Sığınak Delici” adıyla bilinen bombalardan 12’sini atarak ateşkes ve barış yolunda bir zafer elde etti diye sevinirken… Bu kez 1868’den beri ABD’de doğan herkesin yurttaş sayılmasını sağlayan Anayasa’nın Ek 14’üncü Maddesi’ni geçersiz sayılmasının önünü açan (“Anayasa Mahkemesi” görevi yapan) Yüksek Mahkeme’nin kararıyla yeni bir zafer elde etti!
Bu ne şans! Şimdi bir de iki kereden fazla başkan seçilmesini engelleyen 22’nci ek madde Yüksek Mahkeme tarafından “Trump’a uygulanamaz” diye bir karar çıkarsa, o zaman artık dostu düşmanı Trump’ın önünde şapka çıkartmak zorunda kalır.
Şans-talih konusuna eğilmeden önce iki noktaya parantez açalım:
ABD’nin “Sığınak Delici” mühimmatı gibi, beton-kaya delip “içerde” patlayan bombaların benzerine sahip bir
Clint Eastwood’un 1966’da gişe rekorları kıran “The Good, the Bad and the Ugly” (İyi, Kötü ve Çirkin) filminin belki tümünü hatırlamazsınız, ama filmde “iyi” Blondie’nin, stratejik üstünlüğü elinde tuttuğu halde kendisini nasıl tuzağa düşürdüğünü, şimdi intikamını zevkle alacağını anlatmaya dalan “kötü” Tuco’yu küvete gizlediği silahı çekip vururken söylediği ve siyasal söylemin en çok tekrar edilen kuralı olan sözünü hatırlarsınız:
“Ateş edeceğin zaman ateş et; konuşma!”
Trump’ın 12 günlük İsrail-İran savaşını sona erdiren ateşkes anlaşmasını bozan İsrail’e, içindeki sövüp saymalar sebebiyle tekrar etmesek daha iyi olacak konuşması, sanırım, lafı değil icraatı ön plana koyan Hollywood atasözünün tersini kanıtladı. Netanyahu, Trump’ın ateşkes anlaşmasını kolayca ihlal edeceğini sanıyordu; ama dünya televizyonları önünde ABD Başkanı’ndan öyle bir küfür yedi ki, 2 dakika sonra
Haftalardır İsrail’in, Trump’ın İran planını bozmak için ne gibi desiseler karıştırdığını, bu planı torpillemek için neler yapabileceğine dair görüşleri ele aldık; artısını, eksisini irdeledik ve hafta sonuna doğru, Trump’ın İran’a iki hafta mühlet verdiği haberi ile bölge halkı adına nispeten rahatladık. Ancak, Trump’ın bu iki hafta içinde, İran’la bir anlaşmaya yanaşması “tehlikesi” Siyonist İsrail’i tedirgin ediyordu. Hele Trump’ın, İran’ın elinde silah elde etmeye elverişli arıtılmış uranyum olmadığına ve nükleer silah takılabilecek uzun menzilli roket bulunmadığına ilişkin BM raporlarına kulak vermesi ihtimali bulunduğu haberleri, Netanyahu’nun ve koalisyonunun gerçekten aklını yitirmesine yetti.
Buna bir de Trump’ın siyasal tabanını oluşturan Yeniden Büyük Amerika (MAGA) ekibinin sözcüleri, savaşları sona erdirmek vaadiyle oy alan bir yönetimin, şimdi ABD’nin ulusal çıkarlarına aykırı, mecbur olmadığı bir savaşa karışmasının hata olacağı söylemleri, Netanyahu’nun, Trump’ın planlarını bozma
Kemal Tahir’in iki roman kahramanı konuşurlar; biri bir başkası hakkında “Tam çarıklı erkânıharp olmuş desene…” der. Arkadaşı cevap verir, “Haline baktım da… Ayağında eski çarık bile yok; nasıl zabit olmuş şaşarsın!”
Erkânıharp, ordu birliklerinin savaşa hazırlanması ve yönetilmesi için askeri akademilere eğitilen kurmay subaya verilen eski isim; “çarıklı erkânıharp” ise halk dilinde köylü kurnazlığına ve her konuya ilgiyi ve yetkili-yetkisiz görüş belirtmeyi ifade eden bir deyim. Şu İran’ın son bir haftadır başına gelene bakınca, insanın “Bu işin daha başka yönetilmesi mümkündü” demesi için erkânıharp olması şart değil. Hele ABD’nin Israil’in peşine takılarak, nükleeri bir kenara bırakıp İran’da rejim değişikliği hedefini izlemeye başladığı haberleri, Tahran yönetiminin şu anda olmaması gereken yanlış bir yerde bulunduğunu gösteriyor.
Yanlışlık, bu yönetimin, 45 yıldır sürdürdüğü baskıcı-ayırımcı uygulamaları sonunda halkın
Trump’ın, Siyonistlerin ve onların doğal müttefiki, Batılı Küresel Müdahaleciler’in Orta Doğu için 1996’dan bu yana geliştirdikleri planı reddetmesinin acı sonuçları olacağı belliydi. Bu sonuçları izliyoruz.
İran’ın, İsrail’in Tahran’ın ortasında silahlı insansız hava aracı fabrikası kurmasına, Genelkurmay Başkanı’nı ve üst düzey komutanlarını öldürmesine, hava savunma sistemini tek roket atmadan yok etmesine olanak veren bir zafiyet içinde olduğu ortaya çıktı. İsrail’in ise yere-göğe sığdıramadığı Demir Kubbe savunma sisteminin, 4 kilometreden atılacak top mermileri şöyle dursun, İran’ın 2 bin kilometre mesafeden gelen roketlerini bile durduramadığı anlaşıldı. İsrail’in, savaşta bile nükleer enerji tesislerine saldırı yasak olduğu halde, yarım milyar Orta Doğu halkını radyoaktif tehlikeye atarak, İran’ın uranyum arıtma tesislerini vurmaya kalkması da Netanyahu’nun intikam çabasının bir sonucu idi.
1969 Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması ve riayeti denetleyen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
“Gazze Şeridi’nde son gerçekleştirilen operasyonların meşru savaş hedefleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu artık özel bir siyasi savaştır.”
Herkes öyle söylüyor; ama bu cümleler, 10 yıl Kudüs belediye başkanlığı, 2006’dan 2009’a kadar İsrail’in 12’nci başbakanı olarak görev yapan Ehud Olmert’e ait olunca, umulur ki, herkesten daha fazla ciddiye alınacaktır. Ariel Şaron’un felç geçirmesi üzerine Kadima Partisi’nin başına geçmiş, İsrail iç siyasetinde adaleti engelleme ve rüşvet aldığı iddialarıyla tartışmalara konu olmuş bir kişi. Bu suçlardan mahkûm oldu, hapis cezası aldı. Ama kimse Olmert’i Hizbullah ve Hamas yanlısı olarak niteleyemez. Onun başbakanlığında İsrail, 2006 Lübnan Savaşı’nı, 2008 Birinci Gazze Savaşı’nı başlattı; Kuzey Kore ve İran’ın yardımıyla inşa edildiği iddia edilen Suriye’deki şüpheli bir nükleer reaktöre karşı Orchard Operasyonu adlı hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılarda yüzlerce masum sivil Filistinli, Lübnanlı ve Suriyeli can
Bu haftanın kuşkusuz ana konusu, Trump-Musk kavgası. İlk haberler gelirken, “Bu bir kayıkçı kavgası!” dedim; ancak uluslararası ilişkilerin nabzını iyi tutanlar, örneğin gazeteci-yazar Cemil Barlas, Elon Musk’ın, Trump’ın isminin (36 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ve bu çocukları zenginler ve siyasetçilerle buluşturan bir ağ kurduğu iddiasıyla yargılanırken cezaevinde intihar eden) Amerikalı bankacı Jeffrey Epstein dosyasında geçtiği iddiası üzerine, “İşte şimdi işe MOSSAD karıştı!” yorumunu yapınca, işin rengi ortaya çıktı.
Nitekim, Musk’ın aracılarla uzlaşma teklifine, Trump’ın “İran’ı, Ukrayna’yı düşünüyorum, Elon Musk’ı değil!” tarzı uzak durma çabasına rağmen, özellikle İsrail medyasının bu kavga üzerinden ABD Kongresi’ni, Cumhuriyetçi Partili muhalifleri Trump’a karşı harekete geçmeye çağıran yayını, kavganın kolay bitmeyeceğini gösteriyor. Kavganın kolay bitmeyeceğinin bir diğer belirtisi, mesela Musk’ın Trump’ın görevden alınması ve yerine Başkan