Galatasaray’ın birkaç yılda domestic hale gelmesi, Avrupa’da en sıradan takımlara bile rahatça elenmesi aslında öyle günlük yaşanan olaylardan kaynaklanmıyor.
Burnunu sürekli havada tutma, rakiplerini küçümseme, her türlü şımarıklık, transferlerde yanlış teşhisler, boşa harcanan paralar, takım içinde bazı futbolcuların hegemonyası, yönetim içindeki kargaşa, Florya rantı yüzünden küsmeler, terk edişler, yönetimden ayrılanların elinin kolunun hala içeride olması, Okan hocanın isteğiyle yapılan transferlerin patlaması, Kerem faktörü, EURO 2024’den havalı dönen Barış Alper, Türk hakemler, karaborsa bilet skandalları, genel sekreter dayatmaları ve daha saymadığım bir sürü konu.
Bu dertler nasıl çözülecek belli değil. Halen daha artarak devam ediyor. Ama sonuçta 40 milyon EURO’ya yakın para gitti. Psikolojik üstünlük bitti. Şimdi ayıklayın pirincin taşını. Ufuktaki genel kurula da hazır olun.
Galatasaray’ı resmen ezdiler... Hiçbir varlık gösteremedik... İsviçre’nin gençleri bize futbol dersi verdi... Arkamıza baka baka Şampiyonlar Ligi’ne veda ettik...
İlk yarı kocaman bir 48 dakika boşa gitti... Nedeni çok basit. Okan hoca ya herru ya merru kadrosuyla sahaya çıktı.
Oysa gerek yoktu. Hani ilk maç 3 farklı mağlubiyet filan olur anlarım. Ama dün kontrollü oynasan, bir gol atsan durum eşitlenecek. Yani tek gole bakıyor. İlk maçta gördük. Rakip fizik gücü yüksek ve hızlı bir takım. Ayrıca mücadeleci bir orta alan var. Ve o bölgede yine sadece Torreira var. Biraz da Sara. Hepsi o.Adamlar her dönen topu aldı. Hem kendi savunmalarından, hem hücumlarından. Galatasaray’a tek bir pozisyon bile vermediler. Bir tek Kerem’in cılız topu o kadar. İsviçre takımının ise sayamadım.
Muslera ilk maça oranla bugün daha iyiydi. Kritik kurtarışlar yaptı. Galatasaray’ın ilk yarıyı gol yemeden kapaması gerçekten mucize ve şans oldu. Şimdi çift forvetle çıkınca şöyle bir dezavantaj yaşıyorsun. Sıkışık anlarında
Giuliano, Vedat Muriç, Elif Elmas, Kim Min Jea, Arda Güler ve son olarak Ferdi... Son 7-8 yıla baktığımızda yüksek bonservis ücretleri ile Fenerbahçe’den giden futbolcular...
Diğerlerini saymıyorum. Yani Altay, Szalai gibi oyuncuları...
Bir de yurt içine verilenler var. Onlar da ayrı. Kulüp son yıllarda özlemle baktığımız Benfica modeline döndü.
Peki paradan başka bu işlerin ne getirisi var.
Öncelikle Fenerbahçe cazibe merkezi haline geldi. Tanınırlığı üst düzeylere çıkıyor. Yerli yabancı genç oyuncuların eğer yetenekliyse birinci tercihi Fenerbahçe olacak.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen oyuncular Fenerbahçe’yi sıçrama tahtası olarak belirleyecek. Çünkü örnekleri var.
Özellikle dünyanın önemli scoutları Fenerbahçe’yi sürekli takip etmeye başladı.
Şu Young Boys’tan üç gol yemek insana koyuyor...
Bir yanda hem kalite, hem bütçe olarak arada dağlar kadar fark var.
Rakibin sadece oyun disiplini ve fiziği mevcut. Hepsi o kadar.
Neredeyse perişan oluyorduk.
Allah’tan Galatasaray’ın geleneksel bir şansı var. O da olmasa bittik.
İlk yarı facia.
Adam iyi vursa 3-0 oluyordu. Galatasaray’ın şu durumu var. Mertens, Barış Alper ve Kerem üçü birden Avrupa kupaları maçında olmaz. Hoş kimi oynatacaksın o da ayrı mesele.
Çift forvet demek daha çok gol pozisyonu demek değil. Ama bazen gerekiyor.
Mou orta alandaki sıkıntıyı en azından böyle çözmeyi hedeflemiş. Portekizli hoca Göztepe savunmasının Dzeko ile El Nesyri’nin markajında zorlanacağını ve rakip orta alanı daha fazla meşgul edeceğini hesaplamış.
Tabii burada her iki oyuncunun da sabit değil, hareketli oynaması gerekiyor. Bunu başardılar. Özellikle El Nesyri orta sahaya çok yardım etti. İsmail ile Szymanski’nin önünde orayı üçledi.
Bir de orta alanda İsmail ve Szymanski’nin ekstra eforu gerekiyordu. Penaltı golüne kadar sadece Maximin Göztepe defansını zorladı. Onun dışında Fenerbahçe’nin tek bir tehlikeli pozisyonu bile yoktu.
Alışkın olmadıkları sistemde oyunu bir türlü tutturamadılar. Kopuk kopuk oynadılar. İlk yarının son dakikalarına yani penaltı golüne kadar zorlandılar. Tabii bu yarıda Faslı forvetin Szymanski’nin muhteşem ortasına yaptığı ölü yaprak vuruşu görülmeye değer bir goldü.
Normalde bu skorun Fenerbahçe’yi rahatlatması gerekirdi. Ama hayır. Aksine bu skora rağmen
Tam bir şampiyonlar Ligi maçı izledik.
İnanılmaz bir mücadele, her şeylerini ortaya koşan futbolcular...
Fenerbahçe’ye hakkım helaldir.
Bir futbolsever olarak eleştireceğim hiçbir şey yok.
120 dakika inanılmaz bir direniş gösterdiler.
Tam bu iş tamam dediğimiz anda, yani rakip 10 kişi kaldığı anda milimetrik bir penaltıya kurban gitti.
İşte klasik Fenerbahçe kadersizliği, şanssızlığı.
Öncelikle şunu belirteyim. Bu maç asla yeni sezon için ölçü değil. Sıcaklar ve ağır antrenmanlar... O yüzden o tarafa hiç girmeyelim genel görüntüye bakalım.
Galatasaray’ın acil 8 numaraya ihtiyacı olduğu söyleniyor ama ben aynı görüşte değilim.
Tamam 8 numara olmalı ama üstüne sağ kanat, sol kanat, sağ bek ve sol bekte alınmalı.
Tabii bir de Mertens’in yerine bir oyuncu. Ziyech’te öyle bir sözleşme var ki zaten gönderemezsin. Zaha da aynı. Mecbur katlanacaksın bu oyunculara.
Peki bu takım ligde iş yapar mı? Elbette yapar. O ayrı bir olay... Ama Avrupa’da çok zor. Bu kadroya top koklatmazlar. Ben o taraftan bakıyorum.
Yine de Okan hoca bilir.
İlk yarı Galatasaray oyun anlamında bir felaketti. Top kayıplarını ben sayamadım.
Saha suni çim... Fenerbahçe ağır antrenmanlardan yeni çıkmış... Hem de alışkın olmadığı antrenmanlar...İlk 15 dakika felaket...
Yakışmayan top kayıpları...
Zorla rakibi davet...
Djiku’nun hatasından sonra toparladı Fenerbahçe...
Arada büyük fark var. Kalite farkı...
Lugano kötü takım değil. Ama Fenerbahçe karşısında yetersiz. Yine de en iyisini yaptılar.
Tüm güçlerini harcadılar ama ellerinden bu kadarı geldi.