Hamdi Türkmen

Hamdi Türkmen

hamdi-turkmen@hotmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kaynanam aradı.
- Alo, Hamdi Bey...
Şaşırdım.
Kendileri Ecevit nezaketi ekolünden gelirler.
Benimle konuşurken bile, neredeyse “Sayın Hamdi Bey...” diyecek sanırım, yani o kadar naziktir kendileri.
Ama bu sefer telefonu “Hamdi Bey” diyerek açsa da, sesinin tonu beni ürküttü, her zaman aldığım elektriği alamadım.
- Buyurun efendim,
- Aşk olsun, bunca yıllık evlisiniz daha karına nasıl hitap edeceğine karar veremedin mi?
Kaynanamı çok severim. Kendisi Ege kıyılarında bulunabilecek en iyi zeytin yağlı yemek yapma uzmanıdır.
Onun pişirdiği, salatasını yaptığı ot yemeklerinin bir benzerini Cennet-i Alâyı bilmem ama, bu dünyada katiyen bulamazsınız.
Zeytin yağlı yaprak sarmasını kalem gibi incecik yapar.
Bir tencere ye, doymazsın...
Hele, kuzu etli, kestirmeli bir şevketi bostan pişirir. Yeseniz, yemin ederim “Bundan sonra başka yemek yemem, akşam sabah bundan yiyelim” diye tutturursunuz.
Böyle kaynana sevilmez mi?
- Estağfurullah, dedim.
Karıma nasıl sesleneceğimi bilmez miyim?
- Artık orasını bilemem. Ama ne o öyle, kendine iş edinmişsin, pazar günleri evinizin halini cümle aleme duyuruyorsun...
- !!!...
- Hayır... Bu hafta da kalkmış sana öyle bir sıfat bulacağım, sana öyle sesleneceğim ki, yer yüzünde eşi menendi bulunmayacak diye yazmışsın...
- !!!...
-Ne o? Sesin soluğun çıkmıyor? Vallahi, kusura bakma ama, hem üzüldüm, hem de yakıştıramadım sana...
Sesimin soluğumun çıkmaması cevap veremeyeceğimden değil.
Hafta sonu Çeşme’ye gidecektik. Yemekleri de kaynanam yapacaktı, “Acaba kızgınlıkla yemekleri yapmaktan vaz mı geçti?” diye düşünüyorum da ondan.
- Yok dedim, sizin yanlış anlamanıza üzüldüm de ondan susuyorum.
- Amaaan, dedi... Bu da moda oldu, memlekette kim adından söz ettirmek isterse, ortalığa kokusu burun direği kıran bir lâf atıyor, sonra kokusu dünyayı tutunca da, yanlış anlaşıldım, ben öyle demedim, ben o kokanı etmedim, diye kanal kanal geziyor.
- Vallahi çok üzüldüm dedim...
* * *
Telefonu kapatır kapatmaz beni ter bastı.
Bütün iç çamaşırlarım sırılsıklam oldu.
Gayya kuyusunun dibine düştüm.
Şimdi ben ne halt edeceğim?
Ortada üç tane dert var:
1. Meltem Hanım’a Sevgililer Günü için çok güzel bir hediye, mümkünse tek taş alınacak.
2. Meltem Hanım’a eşi menendi bulunmaz bir sıfat bulunacak.
3. Kaynanamın gönlü kazanılacak.
* * *
Sevgili okurlar; pazar günleri bizim evin hallerini, benim kendime göre çok büyük, ama başkaları için belki de düşünmeye bile değmeyen...
Sizi ve Ergenekon savcılarını zerre kadar ilgilendirmeyen konularda yazıyorum.
Ama ne yapayım, bunlar da benim küçük dünyamın dertleri.
Üstelik sağlığıma da faydalı...
Çünkü, istediğim gibi özgürüm.
Sokağa çıkıp dolaşıyor, işe gidiyor, güneş yüzü görebiliyorum...
Başka türlü sivri yazıp Silivri‘de olmaktansa, birlikte kafa buluyoruz...
* * *
Ve benim bu satırları yazdığım gün ve saat: 13 Şubat 23.30...
Yarım saat sonra o meşum gün, yurtta ve dünyada olağanüstü gerginliğe, kavgalara, ayrılmalara sebep olan Sevgililer Günü başlayacak.
Ben daha ne hediye aldım, ne de eşi benzeri bulunmaz bir sıfat buldum.
Üstelik üzerime bir de kaynana gölgesi düştü.
Bütün bunları çözmek için de tam yarım saatim var.
Bakalım başıma neler gelecek?...
Meraklısı için not:
Ömür biter, benim Sevgililer Günü hikâyelerim bitmez. Yarın ne yapacağımı da bilmiyorum.
Gelecek hafta ne haltlar karıştırdığımı, Meltem Hanım’a bulduğum sıfatı, aldığım hediyeyi, kaynanamın getireceği bulgurlu kabak aşını anlatırım inşallah...

FIKRA
Genç kız sevinç içinde, arkadaşına;Bundan böyle sevgilimle buluştuktan sonra korku içinde yaşamayacağım, dedi.Yoksa sevgilin evlenme mi teklif etti?Hayır, dedi genç kız.
Buluşmadan sonra kesin sonuç veren hamilelik testi hediye etti!...

HAYAT ÜNİVERSİTESİ
Evvel zaman içinde, memleketin birinde, uzun boylu, sert bakışlı, belâgat sahibi, anadan doğma değil, sonradan olma, bir padişah varmış.
Padişah herkesin kendisine sorgusuz sualsiz biat etmesini ister, sözünün üzerine söz söyleyeni sivri kazığa oturturmuş.
Padişah öfkeden çakmak çakmak olan gözlerini açıp avaz avaz bağırdıkça soytarıları, hançerelerini yırtarcasına “Padişahım çok yaşa” diye çığrışırlarmış.
O zamanlar gazete, TV, ve Küçücük bir Oda’dan yayın yapabilecek internet sitesi olmadığından, haberleri tellallar duyururmuş.
Padişahın bağırıp çağırmasından, soytarılarının çalıp çırpmasından bıkan bir tellal şehrin meydanına çıkıp, ahaliye haberleri verdiği bir gün, sesinin çıktığı kadar;
“Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var...” diye bağırmasın mı?
Padişahtan önce soytarıları yetişip;
Vay kâfir!... Kâfir oğlu kâfir!...
Sen bizim yedi iklim dört bucakta, Küffar-ı Alemde, dahi Dar-ül İslamda, Arabistan’dan Amerika’ya küre-i arzda yaşayan bir cümle insanın hayran olduğu padişahımıza nasıl bunu söylersin diyerekten tellalın üzerine çullanmışlar.
Tellalın dediği derhal padişaha ulaştırılmış.
Padişah önce sararmış, sonra kızarmış, sonra bozarmış, yeri göğü inleten bir sesle bağırmış...
Soru: Size göre masalda anlatılan padişah aşağıdaki cümlelerden hangisini söylemiştir?
a) Bre densizler, siz ne karışırsınız, benim memleketimde tellallar hürdür, doğru bildiklerini söylemede maruzdurlar.
b) Tez Divan kurula, bu tellalın söylediğine dikkat edile, bir kusurumuz var mı bakıla...
c) Alın getirin tellalı, getirirken de gönlünü hoş tutun, kusurum neymiş bir de ben sorayım?
d) Tellalın yedi sülalesini, eşini dostunu, tanıdığını, selam verip-selam aldığını, bilcümle arkadaşını, yoldaşını, gözünün değdiği her kişiyi alıp götürün, sivri kazığa oturtun.
Not: Bu haftaki sorunun doğru cevabını bilenler, idaremize müracaat ederlerse, kendilerine ardıç ağacından yontulma sivri kazık hediye edilecektir.

OKKALI LAFLAR PANOSU
“- Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diye hava basma, yazarlar Google’a adını, hiçbir pilav olmadığın anlaşılır.
“- Kimseye eyvallahım olmaz” deme, eyvallah demeyene güle güle diyen de olmaz.
“Yaparım dedim mi, yaparım” diye hava atma, “Yaptıklarını göster bakalım” derler, havanı alıverirler.

BAKIŞ
Kozanızdan çıkın...
DÜNYAYI bir tarafa bıraktım ama, ülkemizde
İnanılmaz bir bilgi kirliliği,
İnanılmaz bir dizi kirliliği,
İnanılmaz bir üslup kirliliği yaşadığımız aşikâr.
* * *
Haftanın beş günü bunları yaşıyor, görüyor ve izliyoruz.
Bugün pazar olduğuna göre kendimizle ilgili bir şeyler yapmamız gerekiyor.
Zihnimizi boşaltmalıyız.
Yoksa tıkanıp kalacağız...
* * *
Zihni boşaltmak meditasyonun temel ilkesidir.
Sakin bir zihin, iç huzurunuzu sağlar.
Onun için bazen birbirimize “Zihni sessizleştir” deriz.
* * *
Gürültülü, patırtılı bir hayatta sükûnetin ve sessizliğin nasıl bulunabileceğini sorabilirsiniz.
İnanın ki bulunabilir.
Tabii, bardağın dolu tarafından bakarsanız,
Biraz hayal kurabilirseniz,
Biraz ayrıntıda kalmış güzelliği keşfederek,
Ama her şeyden çok sakin ve huzurlu olmayı istiyorsanız,
İşte o zaman zihni sessizleştirebilirsiniz.
* * *
Mevlâna’nın güzel bir sözü vardır:
“Sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et ve kemiksin.
Gül düşünür gülistan olursun,
Diken düşünür dikenlik olursun.”
Eğer siz huzuru, sakinliği kendinizde bulamadığınıza inanıyorsanız;
Daha geç olmadan değişmeniz gerekir...
* * *
Dönüşüm sıklıkla acı verici olmaktadır.
Altın cevherinin güzel bir mücev-here dönüş-mesi için onun eritilmesi gerekir.
Ekmek yapabilmek için buğdayın öğütülerek una dönüştürülmesi gerekir.
Belki yavaş ve sancılı bir dönüşüm geçirebilirsiniz ama yaşamınızın her safhasında huzurlu ve keyifli olmak için zihninizi dinlendirip sessizleştirin. Bakın o zaman hayatın tadını nasıl çıkaracaksınız.
* * *
Kendi kozanızdan çıkın.
Tırtıl kozasından çıktıktan sonra o artık özgür bir kelebek olur.
Bu pazar da biraz bunları düşünün sevgili okurlarım...

ERTAN ÜLKÜ ertanulku@hotmail.com
BAKIŞ SÖZÜ
Yüzünü güneşe dönen insan gölge görmez.
ANONİM