Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MOLİVOS, Midilli Adası
Tuzda sardalya bu adanın bin yıllık güzel yemeği. Uzo'ların en güzeli yine bu adanın imalatı.
Öğle vakti, güneş bulutların arasında, bir çıkıyor, bir yitiyor. Deniz çok dalgalı, ha bire kabarıp dövüyor oturduğum kıyıyı.
Bir parça sardalya, bir yudum buz gibi Uzo... Bugün yazı derdi yok! Hazır, hemen geliyor.
Cemal Paşa, dedem, Midilli'li. Ama neresinden bilmiyorum. Babam sevgili Ahmet Cemal de bir şey söylemeden gitti yıllar önce. Bilen de yok. Google'da sadece şu yazılı:
Doğum, 6 Mayıs 1872, Midilli.
Ölüm, 21 Temmuz 1922, Tiflis.
O günü hiç unutmayacağım.
Erivan, 5 Eylül 2008, Cuma.
Sabah vakti, Soykırım Anıtı'nın önünde gün doğarken Hrant Dink'le baş başa geçirdiğim o sessiz dakikalar belleğime sanki çakıldı.

Dedemi, Cemal Paşayı vuranların torunuyla tanışmak üzerine...

Armen Gevorgyan, 1922'de Tiflis'te benim dedem Cemal Paşa'ya suikast düzenleyen
çeteden birinin torunu.


Sevgili Hrant'ın, "Gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim" sözü kulağımda çınlayarak ateşe doğru yürüdüğüm o yolu ve anıtın dibine üç sap beyaz karanfil bırakırkenki duygu fırtınamı her duduk dinleyişimde bir kez daha yaşayacağım Hrant'la birlikte...(*)
O gün Samson Özararat dedi ki:
"Dedene Tiflis'te suikastı yapanlardan birinin torunu Erivan'da yaşıyor. Dedesi tetiği çekenlerden değil ama... Tanışmak ister misin?.."
Bir an durdum.
Bir yanda dedem, bir yanda tarih... Bir yanda dedemi öldürenlerin torunu, bir yanda dedemin siyaseten sorumlu olduğu büyük kıyım...
Dedemi, Cemal Paşayı vuranların torunuyla tanışmak üzerine...

Civan Gasparyan, Erivan'da bize sevgili Hrant'ın anısına Sarı Gelin'i çalarken duduğuyla...

Bu konuyu, Hrant'ın acısının daha çok taze olduğu bir tarihte bu köşede yazmıştım (**).
Aile içinde, 'Ermeni komitacıları'nın suikastına 1922'de kurban giden dedemle ilgili hikâyeleri dinleyerek büyümüştüm. Zamanla tarihle dedemi karıştırmamayı öğrendim. Acıları karşı karşıya getirmek, eşitlemeye kalkışmak, acıları mukayese etmek yanlıştı çünkü.
Böyle bir tutum, düşmanlık ve nefret kapılarını açıyordu insanoğlunun önünde.
Tarihin sayfalarını çevirirken, yazarken ya da yorumlarken bence tarihten husumet çıkarmak değil, insanı önyargılardan kurtaracak ve insanlığı barışa götürecek bir çizgide yürümekti, böyle bir zihniyet ikliminin oluşumuna elinden geldiğince katkıda bulunmaktı doğru olan...
Erivan'ın Cumhuriyet Meydanı'nda, Marriott Oteli'nin önündeki kaldırım kahvesinde buluştuk Armen Gevorgyan'la. Elli yaş civarındaydı. Sohbet ettik. Çat pat İngilizce biliyordu.
Biraz heyecanlandım.
Armen, siyasetle de uğraşan çok sıkı 'Ermeni milliyetçisi'ymiş bir zamanlar. Artık öyle değil, siyaseti bırakmış. "Geçmiş barışa ayakbağı olmasın!" havasında...
Şimdi işadamı Armen Gevorgyan.
Ermenistan-Türkiye milli futbol maçının yapıldığı, 6 Eylül'deki 'futbol diplomasisi'ne  sahne olan Hrazdan Stadyumu'nun sahibi olan holdingin ortağı ve yöneticilerinden biri.
Yanında iki tane fotoğraf getirmiş, bana göstermek için. İkisi de sararmış, kenarları tirfillenmiş, hüzün kokan fotoğraflar.
Biri, Erzurum'da dedesinin 1915 öncesinde yaşadıkları ev.
Diğeri, dedesinin akrabaları olan iki küçük çocuğu tehcir ve kıyımdan kurtaran, iki yıl sakladıktan sonra Tiflis'teki yakınlarına götürüp teslim eden bir Türk. Başında koca kalpağı, sakallı bıyıklı, heybetli biri. Kendisi sandalyeye oturmuş, bir yanında da iki Ermeni çocuğu, birlikte çektirmişler fotoğrafı...
Dedesi önce Tiflis'te yaşamış, sonra Erivan'a göçmüş. Stalin döneminden kurtulamayarak Gulag'da ölmüş...
Karşı karşıya oturduk, çaylar içtik, sohbet ettik. Birbirimize cep telefonlarımızın numaralarını verdik. Armen Gevorgyan arada bir İstanbul'a geliyormuş. Bir dahaki sefere beni de arayacak. Onu Boğaz'a, balık ve rakıya götüreceğim.
Hayat böyle.
İlginç bir buluşmaydı.
Buluşma sonrası Erivan'da hep sordular bana, "Neler hissettin?" diye.
Ne düşmanlık ne burukluk hissettim. Böyle bir buluşma, ileride Ermenilerle Türkler arasında, Ermenistan'la Türkiye arasında dostluk ve barış ikliminin oluşumuna ufak bir katkı yapabilir mi diye düşünmedim değil.
Erivan'da aynı akşam, sevgili meslektaşım Amberin Zaman'ın evindeki o muhteşem gecede tanıştığım ve 'duduk'unu gözlerim yaşlı dinlediğim Civan Gasparyan'ın sözleri kulağımda hâlâ:
"Çıplak geliyor, çıplak gidiyor insan bu dünyaya. Zamanı gelince veriyorlar pasaportu eline! Bundan kimse kurtulamıyor. Bu dünyada iyi ulus, kötü ulus yok. İyi insan, kötü insan var."
Yaşı 80'di.
Bütün gece elinden buzlu viskisi hiç düşmedi. Bir ara bana, "İnsanın ne içtiği değil, kiminle içtiği önemlidir" dedi. Sonra Sarı Gelin'i çalmaya başladı, önünde Hrant Dink'in fotoğrafı.
Sanıyorum, kimse gözyaşını tutamadı.
İyi pazarlar!
-------------
* Hasan Cemal, Sevgili Hrant'la Soykırım Anıtı'nda Baş Başa, Milliyet, 6 Eylül 08.
* Hasan Cemal, Acıları Karşı Karşıya Getirmek, Milliyet, 1 Şubat 2007.