Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İnsansız mekanlar bana hüzün verir. Terk edilmişlik duygusu içime oturur. O kimsesizliğin içinde bir zamanlar neler yaşandığını merak ederim. Gözümün önünde canlandırmaya, hissetmeye çalışırım.
İlgimi çeken herhalde mekanların romanı...
Bu merak beni özellikle Boğaz’ın iki yakasında gezerken sarıp sarmalar.
Tarabya’da Huber Yalısı.
Baltalimanı’nda Zeki Paşa Yalısı.
Kanlıca’da Amcazade Yalısı.
Yıllar yılı isimlerini dahi bilmeden bu görkemli yapıların önünden geçtim.
Halleri içimi acıtırdı.
Sanki tarihe yenilmişlerdi.
Onca yükü taşıyamamışlardı.
Boyacıköy’den geçerken gözlerim Cemal Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı yıllarından yaşadığı yalıyı, babamın keyifli zamanlarında anlattığı o aile evini arardı.
Hiç bulamadım.
Sonra o kimsesiz mekanları insanlarıyla birlikte anlatan kitap çıktı:
Boğaziçi’nde Yalılar, İnsanlar.
Murat Belge’nin bu güzel kitabı İletişim Yayınları’ndan beş yıl önce yayımlandı. Ve ben bunca yıldır Boğaz gezintilerinden sonra elimden düşürmediğim bu kitap hakkında yeni yazabiliyorum.
1980’li yıllarda Cumhurbaşkanlığı Köşkü olarak kamulaştırılan ve bugüne kadar kullanılmayan Huber Yalısı içinde kitapta yer alan bazı satırlar:
"Tarabya’daki Huber Yalısı, Boğaziçi’nin en görkemli yalılarından biridir. Yalıyı ısmarlayıp yaptıran Huber adı, Osmanlı kayıtlarında 1890’larda görünür. O tarihte Baron August Huber ve kardeşi, Mauser silah fabrikasının Osmanlı nezdindeki temsilciliğini yapmaktadır. Kısa bir süre sonra buna Krupp temsilciliği de eklenir. Bu zaten sözünü ettiğimiz yalının olağanüstülüğünü açıklamak için yeterlidir."
İkinci köprünün hemen altına düşen, Baltalimanı’ndaki Tophane Müşiri Zeki Paşa Yalısı taştan bir yapıdır. Sarmaşıkları, sürekli kapalı duran pancurları ve demirden bahçe parmaklıkları arasından şöyle bir baktığım bakımsız bahçesi hep gözümün önündedir.
Murat Belge’nin kitabından öğrendiğime göre, bu yalının tarihinde, Kurtuluş Savaşı sonrası İzmit’te linç edilerek öldürülen gazeteci Ali Kemal var. Hariciyeciler var. "Yalının şimdiki sahibi Meliha Baştımar. Yalıyı, Zeki Paşa’dan Sabiha Sultan’ın, ondan da Baştımar ailesinin aldığı anlaşılıyor."
Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’na gelince...
İnşa tarihi 1699.
Bu yalı yalnız Boğaz’da değil, bütün İstanbul’da bilinen en eski özel konut.
Bir tarih!
Peki koruyor muyuz bu tarihi?
Ne yazık ki hayır.
Hoyratlığımız had safhada...
Murat Belge’nin Radikal’de geçen yıl birkaç ay arayla çıkmış olan iki yazısını kesip kitabın bu bölümüne koymuşum. Dün sabah elime alınca buldum onları da.
Murat yakınıyor:
"Bir kere daha Amcazade Yalısı’nın önünden geçtik. İçler acısı. Daha da perişan olmuş; camı penceresi büsbütün çökmüş. İçi kim bilir ne haldedir şimdi! Camlar kırılınca, o güzelim duvar ve tavan süslerinin kalıntıları da iki günde yok olur gider diye korkuyorum.
1690’lardan kalmış böyle bir yapıya sahip olup da, ona bu kadar kötü davranan başka bir toplum var mıdır dünyada? Ama sorarken, sorudan sıkıldım zaten. Vardır veya yoktur bana ne! Böyle bir toplum olmak istenir bir şey midir?
‘Kültür’dü, ‘kimlik’ti, bunlar üstüne kof nutuklar atmak söz konusu oldu mu, o işin meraklısı boldur. İşte, o ‘kimlik’ten bir parçası da bu yalıda. AB’ye girip adam asma özgürlüğümüzü kaybedince kimliğimiz elden gidiyor; Amcazade Yalısı çürüyüp gidince kılımız kıpırdamıyor."
Ne zaman mı adam oluruz?
Amcazade Yalıları için kılımız kıpırdamaya başlayınca...
İyi pazarlar!