Hasan Cemal

Hasan Cemal

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye'nin yılan hikayesine dönmüş öylesine sorunları vardır ki, yıllar ve yıllar öncesinin bir yazısını dosyadan çekip koysan aynen geçerli olur. Bunlardan biri de hapishanelerdir.
Ne zaman gündeme geldikleri bilinir: Demir parmaklık arkasında isyanlar, ölüm oruçları, açlık grevleri patlak verdiğinde...
Bunun üzerine kamuoyunun dikkatleri bir süre için hapishanelerde toplanır. Devlet büyükleri demeçler verir. Muhalefet partileri siyasal iktidarı eleştirir. Sivil toplum kuruluşlarının çağrıları duyulur.
Bizim gibiler de cezaevlerinin nasıl adam olabilecekleri konusunda birkaç gün kalem oynatır.
O kadar!
Ve sorun bir dahaki sefere kadar yeniden uykuya yatar.
Hep böyledir.
Bugüne kadar hiç değişmedi bu konunun kaderi. Her defasında acılar yaşandı. Ama sonra atılan çığlıklar dipsiz bir kuyuda yitip gitti.
Hapishanelerde yaşayanların da Türkiye Cumhuriyeti'nin yurttaşları oldukları, daha önemlisi insan oldukları ve bu nedenle devletin koruması altında insan gibi yaşatılmaları gerektiği çok söylendi.
Ama uygulama değişmedi.
Adana ve Bayrampaşa cezaevlerinde önceki gece çıkan isyanlar üzerine cezaevi dosyamı açtım. 1980'lerden beri yazdığım yazıların benzerliği gerçekten şaşırtıcıydı.
Hep aynı şeyleri tekrarlamışım.
Bir örnek:
Cezaevleri insanca yaşam koşulları açısından yetersiz. Güvenlik açısından yetersiz. Devlet hakimiyetinin sağlanması açısından yetersiz.
Yönetim tarzı dökülüyor. İnfaz sistemi kötü. Yeterli personele sahip değil. Hem sayıca az, hem eğitilmiş elemanı sınırlı, hem de maaş ve ücretler gülünç düzeyde...
Hapishaneler bir yandan yol geçen hanı, öte yandan suç eğitim merkezi halindeler.
Terör ve şiddeti meslek edinmiş örgütler için bazı cezaevleri adeta eğitim ve yönetim merkezi olarak hizmet veriyorlar..
İnsan haklarının pek fazla umursanmadığı utanç verici bir kayıtsızlığın gölgesi de hapishanelerin üzerinden hiç eksik olmuyor.
Tutuklu ya da hükümlü, eli kanlı katil de olabilir, terörist de. Ama hapiste devletin güvencesi onun için de geçerli olmak gerekir. Bazı haklarından bir süre için yoksun da olsa, temel insan haklarından hapiste de yararlanır.
Ama ne yazık ki cezaevi pratiğinde (Ulucanlar örneğinde olduğu gibi) daha çok devletin kıyıcılığı ve hoyratlığı yaygındır.
Bütün bu tespitler yirmi yıl önce de geçerliydi, bugün de geçerli.
Bakın, şu günlerde hapishaneler yine huzursuz. Çoğu için için kaynıyor. Konuya gereken dikkat sarf edilmez ve olaylara soğukkanlılıkla, özenle yaklaşılmazsa tehlikeli patlamalar yaşanabilir.
Hava öyle!
Adana ve Bayrampaşa isyanlarının temelinde nakiller var. İnşa edilmekte olan F tipi cezaevleri var. Bugün için daha önemlisi genel af var. Bir yılı aşkın süredir gündemde bekletilen genel af konusunun hapishane koşullarında istismar edilmesi var.
Yazıktır insanlara!
Genel af eski deyişle gayriinsani bir soruna dönüşmüş durumda. Bunun baş sorumlusu elbette koalisyon hükümeti ve onu oluşturan partiler...

Yılbaşına genel af...

Genel af için tarih olarak önce 29 Ekim'in 75. yılı verildi.
Geçen yıl bu olmadı.
Sonra 23 Nisan'ın 80. yılı dendi.
Bu tarih de geçti.
Genel af hala çıkmadı.
Af beklentisi içinde bunca zamandır hapis yatan 25 bin tutuklu ve hükümlüye yazık değil mi? Böylesi bir tutum bu insanlarla, onların aileleriyle, yakınlarıyla alay etmek değil mi? Bu hava bir kabus değil mi bu insanlar için?..
Hem de nasıl!
Bu arada, eğer genel af çıkacaksa, kapsamının siyasal suçlara doğru genişletilmesinde yarar var. Affın terör ve şiddet suçlarında 'alt kesim'i de, yardım ve yataklık edenleri de içine alacak şekilde çıkarılması doğru olur. Gerekiyorsa bunun için Anayasa'nın değiştirilmesi gündeme getirilmeli.
Ve dileriz, genel af yılbaşına yetişir.


Yazara E-Posta: h.cemal@milliyet.com.tr