Fazla değil, şöyle yirmi yılın gazetelerini üstün körü bir tarayın, şaşırırsınız bugünlere nasıl geldik, diye...
Battık, batıyoruz edebiyatı...
En son Sayın Ecevit de bu edebiyata kapıldı "Devlet batıyordu!" dedi, çıktı işin içinden...
Yani devlet, tam batarken, son anda kurtardılar, Allah razı olsun.
* * *
NE zaman devletin batması, kurtarılması lafı ortaya çıksa, aklımıza hemen rahmetli Orhan Erkanlı gelir.
Orhan Erkanlı "27 Mayıs" harekatını yapan subaylardan biridir, kısacası ihtilal sabahı, İstanbul'u tank taburuyla o teslim almıştır. Arkadan, kendi içlerindeki darbeyle yurt dışına gönderilmiş, sonra dönmüş, CHP'den milletvekili seçilmiştir.
İşte bu Erkanlı'nın bir lafı vardı:
"Vatanı, vatanı kurtarmak isteyenlerden kurtarmak lazım!"
Sonra da gülerdi:
"Biz de bir zamanlar vatanı kurtarmaya soyunanlardandık!"
* * *
NASIL batacağız, niçin batacağız, ne zaman batacağız? diye karalar bağlayacağımıza, nereden geldiğimizi bir düşünebilsek, sanırız "Batıyoruz!" edebiyatından paçamızı kurtarabileceğiz.
* * *
GEÇENLERDE, hazır giyim ve konfeksiyonun önderi "Mithat"ın hayat hikayesini anlatan bir kitaptan söz ettik. Alper Görmüş'ün yazdığı kitapta ilginç karşılaştırmalar var; çünkü rahmetli Mithat Gürsoy'un hayat öyküsü, Cumhuriyet aynasına yansıması gibidir.
* * *
1913 - 1915 yılları arasında Türkiye'de kaç tane sanayi tesisi bulunduğunu, bu tesislerde kaç işçi çalıştığını biliyor musunuz?
264 tesis ve 14 bin 60 işçi...
Bugün orta büyüklükte bir holdingde on binden fazla işçi çalışıyor.
Ankara'nın başkent oluşundan sonra, başlayan kentleşmede inşaat ustaları nereden gelirdi bilir misiniz?
Macaristan'dan...
Sıvacı, duvarcı bile yoktu.
1950 yılında "Mithat"ın bulunduğu handa, kadın işçiler için hela bile yoktur. Çünkü kadın işçi yoktur da ondan.
* * *
TARİHE şöyle bir bakınca, görüyoruz ki, bazen başımızın içindekilerden fazla, başımızın üstündekilerle ilgileniyoruz. Bugünkü başörtüsü kavgası Cumhuriyet'in ilk yıllarında da "fes ve şapka" olarak sürmüş. Atatürk de şapkaya dinsel gerekçelerle itiraz edenlere şöyle demiş:
"Yunan serpuşu olan fesi giymek caiz olur da, şapkayı giymek neden olmaz? Yine olmaz diyenlere ve bütün millete hatırlatmak isterim ki, hocalarımız Bizans papazlarının ve Yahudi hahamların özel kılığı olan cüppeyi ne vakit, neden ve nasıl giydiler."
* * *
EVET, battık, batıyoruz edebiyatı yerine daha gerçekçi olsak, nereden nereye geldiğimizi bir görebilsek.
Unutmayalım ki, topluiğnenin bile dışarıdan getirildiği bir dönemden, savaş uçaklarının içeride yapıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Yazara E-Posta: h.pulur@milliyet.com.tr