Hasan Pulur

Hasan Pulur

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GAZETELERDE bir haber... “1933 üniversite reformunun anılacağı toplantı için Türkiye’ye gelen Prof. Ernest Hirsch’in oğlu, babasının Türkiye’yi ve Türkleri çok sevdiğini, kendisine Türk adı verdiğini söyledi.”
* * *
KISA bir özet gerek...
1933’te Atatürk, üniversite reformu yapıyor, Darülfünun kapatılıyor, yerine üniversite kuruluyor, o günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin eline önemli fırsat geçiyor, Hitler, Yahudi kökenli bilim adamlarını atıyor, Türkiye’deki yöneticiler hemen bunu değerlendiriyorlar. Yahudi bilim adamlarını Türkiye’ye davet ederek, üniversitede görev veriyorlar.
* * *
İŞTE, Prof. Hirsch de bunlardan biridir, Ankara Hukuk Fakültesi’nde görev yapmaktadır. Türkiye’yi ve Türkleri o kadar sevmektedir ki, Türkiye’de doğan oğluna “Enver Tandoğan” adını verir. “Enver” herhalde “Enver Paşa”dan, “Tandoğan” da o tarihte, Ankara’nın ünlü Valisi Nevzat Tandoğan’dan alınmıştır.
Enver Tandoğan Hirsch...
* * *
PROF. Hirsch’in ilginç bir anısı vardır, galiba bir kere yazdık, lakin tekrarında fayda var, o tarihlerde Türkiye’de nasıl insanların yaşadığını göstermek ve aradaki farkın anlaşılması için...
Yıl 1945, Prof. Hirsch, Ticaret Hukuku dersinin sınav sonuçlarını, hangi öğrencinin kaç not aldığını yazıp idareye vermiştir.
Kısa bir süre sonra fakülte dekanı elinde bir sınav kâğıdı telaş içinde Hirsch’in odasına girer, kâğıdı sallamakta, “Olmaz, olamaz!” deyip durmaktadır.
Profesör bir anlam veremez. Nedir olmayacak olan?
Dekan “Olmaz, olamaz!” derken sorar:
“Bu, geçmez not verdiğiniz kâğıt, hangi öğrencinin sınav kâğıdı biliyor musunuz?”
“Hayır, bilmiyorum... Zaten ben üç beş öğrencim hariç, diğerlerinin adını bile bilmem, benim için, esas olan sınav kâğıdıdır.“
Dekan bayağı kızgındır:
“Bu öğrenci Başbakan’ın oğludur, hemen notunu 7’ye çıkarın!”
* * *
BU defa “Olmaz, olamaz!” demek sırası Prof. Hirsch’e gelir, “Ben öyle şey yapamam!” der.
Dekan ısrar eder, aracılar araya girer. Hayır, olmaz, not değişmez, Başbakan Saraçoğlu’nun oğlu eylüle kalır.
* * *
SONRA...
Sonrası çok önemlidir, Başbakan bir toplantı için Hukuk Fakültesi’ne gelir, Prof. Hirsch’i tanır, yaklaşır:
“Sayın Profesör, oğluma nasıl olması gerektiğini gösterdiğiniz için size teşekkür ederim. Sonbahardaki sınavda sizi hayal kırıklığına uğratmayacağından emin olabilirsiniz!”
* * *
PROF. Hirsch bu olayı şöyle değerlendirir:
“Başbakan benim davranışımdan, kendilerinin Türkiye Cumhuriyeti’ni çağdaş Batı uygarlıkları seviyesine çıkarma çabalarını benim de ne derece ciddiye aldığımı anladı.”
* * *
EVET, o tarihlerde Türkiye’de böyle insanlar yaşıyordu.
“Dekan” gibiler “Başbakan” gibiler.
İkinciler güzel insanlardı, güzel atlara binip, güzel diyarlara gittiler; birinciler ise kazık çaktılar, biri gitse, yerine hemen bir başkası geldi, boş bırakmadılar...