Bize "şişman" diyenler "Remzi Abi"yi görmeliydiler.Ağzından piposunu düşürmez, pipo tütünü yerine "İkinci" sigarasının tütününü boşaltır, yakardı.Soyadı "Kozanoğlu"ydu, gizem dolu bir insandı, kimse, ya da bizim gibiler nerede oturduğunu, evli olup olmadığını, çocuklarını bilemezdi.***İKİ gazetede çalışırdı; sabah erkenden "Akşam"a gelir, öğleye kadar müdüriyetleri, şubeleri, karakolları telefonla arar, polisiye haberleri yazardı. Fısır fısır kimlerle ne konuşur, ne söyler, ne dinler bilinmezdi. Yerinden pek kalkmazdı, her işini telefonla halleder, gidilmesi gereken yerlere de "çömezleri" sevk ettirirdi."Akşam" gazetesi o tarihlerde öğle üzeri çıkardı.***"REMZİ Abi" işini bitirince "Meserret Kahvesi"ne geçer, akranlarıyla, ya da güvendiği kişilerle konuşur, haber alışverişi yapardı."Akşam" o tarihte Cağaloğlu yokuşunun alt başında, "Cemal Nadir" Sokağı'ndaydı. Sahibi Necmeddin Sadak'tı, daha sonra Malik Yolaç aldı. "Remzi Abi" polis muhabiriydi, eskilerden...***"MİLLİYET" ise yeni binasına geçmiş, Cağaloğlu'nun göbeğinde Molla Fenari Sokak'taydı. Sahibi Ali Naci Karacan vefat etmiş, oğlu Ercüment Karacan yönetime gelmişti, Abdi İpekçi de yazı işleri müdürüydü, "Genel Yayın Yönetmenliği" daha icat edilmiş değildi."Remzi Abi" MİLLİYET musahhihlerinden, yani düzeltmenlerinden biriydi, eski yazı da bildiği için itibarı büyüktü, adeta şefti.***"REMZİ Abi" hemen her gün akşam üzeri elinde bir tomar müsvedde, çoğu bizim gibi genç muhabirlerin yazıları, Ercüment Karacan'ın odasına dalar, tumturaklı, oturaklı bir Osmanlı selamı çaktıktan sonra, elindeki müsveddeleri gösterip, "Efendimiz, bunlar Türkçe bilmiyorlar!" diye bizlere veryansın ederdi.Haklı olduğu da vardı, işi abartıp pireyi deve yaptığı da olurdu:"Efendimiz, buraya nokta konur mu, noktalı virgül nedir bilmiyorlar, cahil bunlar efendim, cahil!"***NEYSE, Allah rahmet eylesin, bugünlerde "Remzi Abi"yi sık sık anıyoruz. Önce "ceffelkalem"i "cetvel kalem" yaptılar, arkadan "mahkemenin mehabeti" oldu "mahkemenin muhabbeti" en son da "mezhebi sahih" geldi.***ANLAŞILAN "mezhep" ile "nesep" kelimeleri karıştırılmış...Mezhep, bir dinde, belirli görüş ve anlayış farklılıklarından doğan kollardan biridir.Nesep, ise soy, sop, dedeleri, ataları ifade eder.Özellikle Medeni Kanun'da "nesep" kavramı çok geçer.Nesebi sahih, "Yasaya uygun olan evlilikten doğan çocuktur", nesebi gayr-i sahih ise "evlilik dışı doğan çocuklar" için kullanılır."Mezhebi sahih" denir mi?"Nesep" ile "mezhep"i karıştırırsan dersin...***"REMZİ Abi"ye bir haber verelim dedik, bir yanlışımızı yakaladı mı, patronun odasına koşar, "Efendimiz, bunlar cahil!" derdi.Biz bunları yapanlara cahil demiyoruz ama ilgisiz diyoruz.Onlar da diyecekler ki "Mecbur muyuz, bu Arapça kelimeleri, terimleri kullanmak zorunda mıyız?"Hayır, ama yazarsanız, ya doğrusunu öğrenip yazmak, ya da bir bilene sormak zorundasınız.***HAKKI Devrim'e de bir çift lafımız var.Üstat böyle şeyleri atlamazdın, ne oldu?Galiba, Okan Bayülgen'in televizyon programına kendini fena kaptırdın. Bizim seyretmeye gücümüz yetmiyor, gözlerimiz kapanıyor, sen maşallah, günün ilk saatlerine kadar "Pişekâr"ı pek güzel oynuyormuşsun.Bu yüzden, senin meydana destursuz daldık, kusura bakma! h.pulur@milliyet.com.tr BAZI yazıları, bazı deyimleri okudukça aklımıza hep "Remzi Abi!" gelir. Babıâli'ye girdiğimizde "Remzi Abi!" bizim yaşımız kadar gazetecilik yaptığını söylerdi, herhalde doğruydu...