Tahkim nedir?
Eğer "racon kesme"nin ne demek olduğunu bilirseniz, tahkimin de ne anlama geldiğini, kolay anlarsınız.
Mahallede iki esnaf arasında anlaşmazlık çıkar, ya da kabadayılar arasında bir sürtüşme olur. Her iki taraf, mahallenin itibarlı, sözü geçen biri üzerinde anlaşırlar, o da tarafları dinler ve racon keser:
"Sen haklısın, sen haksızsın!"
Karakola, savcıya, mahkemeye gidilmez.
* * *
ULUSLARARASI tahkim de bunun bir benzeri, yabancılarla çıkan bir anlaşmazlıkta, Türk mahkemelerine, Danıştay'a gidilmeyecek, üç kişilik hakem heyetinin dediği dedik.
İşte tartışma bu...
* * *
BUNA benzer bir olay, 1965'te Paris'te OECD'de yaşanıyor. Türk heyetinin başkanı Cahit Kayra. Gündeme "Yabancı Mallarını Koruma Anlaşması" diye bir tasarı geliyor. İlk uyarı Erhan Bener'den Cahit Kayra'ya gidiyor:
"Üstad böyle şey olmaz, şuna bir bak!"
Kayra bakar, gerçekten olur gibi değil!
Tabii Batılı mantığı ve çıkarı açısından bakarsanız olur.
* * *
TASARI şöyle:
"Bir ülke, kendi vatandaşlarının malını istimlak edebilir, ama yabancıların mallarını istimlak edemez. Yanlışlık yapılırsa her şey aslına döndürülecektir."
Yani, diyelim bir yabancının binası istimlak edildi, tazminat vermek yetmeyecek, yıkılan bina baştan yapılacak.
Peki, bu konudaki anlaşmazlıklar nasıl çözülecek?
"Yabancı mallarla ilgili anlaşmazlıklara milli mahkemeler bakmayacak."
Ya kim bakacak?
"Uluslararası hakem heyeti bakacak."
Dahası var, bir yabancı kişinin, ya da şirketin malı konusunda anlaşmazlık çıkarsa o kişi ve şirket, ortadan çekilecek, devleti onun yerine geçecek.
* * *
TÜRK heyetindekilerin hemen hepsi itiraz ederler:
"Böyle şey olmaz, bu kapitülasyondur!"
"Üstad bunu imzalamayın, gerekirse bizi geri çeksinler!"
Batılılar çetin cevize çattıklarını anlarlar, bütün dünya devletlerine imzalatacakları belgeyi, Türklere imzalatamıyorlar.
İsviçre Büyükelçisi, baklayı ağzından çıkarır:
"Siz bunu kabul etmezseniz, bizden para alamazsınız!"
* * *
TÜRKİYE yalnız kalmıştır, ama direnmektedir, birden Amerikalılar devreye girerler:
"Türkleri sıkıştırmayın!"
Çünkü onlar, savaştan sonra yaptıkları ikili anlaşmalarla kendi mallarını garantiye almışlardır.
Arkadan Yunanistan'a Albaylar cuntası gelir, bu tasarı da unutulur gider.
* * *
BİZ öyle sanalım!
Avrupalılar, Lozan'da kaybettiklerini asla unutmazlar. Lord Curzon'un, İsmet Paşa'ya dediği gibi, zamanı gelince her şeyin faturasını uzatırlar.
Lozan'da kaybettikleri arasında "adli kapitülasyonlar" yok muydu?
Yazara E-Posta: h.pulur@milliyet.com.tr