Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türk ekonomisi uçurumun dibine 1999 yılının sonunda gelmişti. İç borçlar kamu maliyesinin kaldıramayacağı kadar büyümüş, çevrilemez noktaya ulaşmıştı. O yıl dolar bazında yüzde 22 büyüyen iç borçlar 42 milyar dolara, yani 23 katrilyona yükselmişti. Borcun bu hale gelmesine "borç tuzağı" (debt trap) deniyor.
Ulaşılan bu borç yükü ancak enflasyonda ciddi bir düşüş trendiyle çevrilebilirdi. Bu nedenle, 2000 yılı itibariyle kur çıpasına dayalı anti -enflasyonist bir program başlatıldı. Ancak, yıl sonu geldiğinde iç borç 54 milyar dolara, diğer bir deyimle 36 katriyona tırmanmıştı. Yani dolar bazında borçlar küçülmemiş yüzde 29 artmıştı. Elbette bu artış hızında döviz çıpasının önemli bir rolü vardı. Çünkü kurlar yavaş hareket ediyordu. Ancak yine de faizlerdeki düşüş, yılbaşındaki hızlı inişe rağmen, yılın diğer yarısında aynı trendi sürdürememişti. Bu da programı sıkıntıya sokuyordu.

Aslında kasım krizi, faizlerdeki düşüşün sürmemesi sıkıntısından kaynaklanmıştı. Kamu bankalarının zararlarını gecelik borçlanmayla karşılamaları bunu engellemişti. Şubat krizi sonrası IMF reel faizlerin düşürülebilmesi için bu kez farklı bir stratejiyi yürürlüğe koydu. Ciddi bir mali destek ve çok sıkı bir bütçe disipliniyle yüksek faizli borçlanma gereği de düşürülecekti. Böyle de oldu. Milyarlarca dolar Hazine’ye akarken, milli gelirin yüzde 5’ini aşan faiz - dışı fazla elde edildi. Öte yandan, enflasyon yükseldiği için de iç borç monetize edilmiş oldu. Yani reel olarak iç borç küçüldü.
Yıllar sonra ilk defa gerek dolar bazında, gerekse reel bazda iç borcun bu yıl küçüldüğüne şahit oluyoruz. Bazıları bunu inkar edebilir. Diyebilirler ki, iç borç geçen yılın sonunda 36 katrilyondan, yani 54 milyar dolardan, 106 katrilyona, yani 72 milyar dolara çıktı. Ancak unutmayalım ki; kamunun kendi içindeki borçları bir muhasebe dengesidir. Bu borçlar repo piyasasından karşılanmak yerine Hazine’ye devrolunarak şeffaflaşmıştır. Önemli olan Hazine’nin piyasaya olan borçlarıdır ki, yıl başında 24,2 katrilyon olan bu borç, 34,1 katrilyon olmuştur. Yani 35,9 milyar dolardan 23,2 milyar dolara düşmüştür. İşte bu da başlı başına 2001 yılının başarısıdır. Böylesi bir kriz döneminde iç borç kontrol altına alınabilmiştir.
Yılbaşından bu yana yaptığımız hesaplamalarda iç borcun reel faizinin genellikle yüzde 10 civarında kaldığı görülmektedir. Bu reel faiz gayet tatmin edici bir düzeydedir. Açıkçası, şimdi konsolidasyon isteyen veya "bu borç dönmez" diye yaygara kopartanlar da olmasaydı, TL’de kalanlar belki reel olarak servetlerini yitirecekti. Bu nedenle yanılsalar bile TL’de kalanlara yardımcı oldular!
Salı günü yapılan Hazine ihalesinde faiz bileşik bazda 74,31 olarak oluştu. Hazine dönem faizi yüzde 59,61’den net 1 katrilyonun üzerinde borçlandı. Geçen ayki yüzde 8’e varan enflasyonun her ay yüzde 1 eksilmesi durumunda bile, dönem enflasyonu yüzde 19 olacak. Oysa faiz yüzde 15’i bile bulmamaktadır. Yani ortaya reel olarak negatif faiz çıkmaktadır. Faizlerin yüksekliğinden ötürü "bu borç dönmez" diyenler şimdi ne diyecekler acaba? Belki kimse farkında değil, ama konsolidasyon oldu bile galiba!! Veya en azından borç tuzağından çıkmaya başladık.