Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Bugün 23 Nisan; Meclis'in açıldığı, daha sonra Atatürk'ün talimatıyla Çocuk Bayramı olan gün. Ama bugün adeta baharın başladığını onaylıyor. Kaldı ki, birkaç gündür tam bir bahar havası yaşıyoruz.
Bugün 46 yaşını doldurduk. Galiba bu yaşa varanlar baharın ve sonbaharın tadını daha iyi alıyorlar. Yaşamda üzen ve sevindiren olaylar daha bir berraklaşıyor. Geçmişe ve olaylara bakışta hoşgörü artıyor. Öte yandan yaşamla ilgili radikal kararlar almak zorlaşıyor. İnsanın cesareti azalıyor herhalde.
İnsanın zaman zaman muhasebe yapması gerekiyor. Bazen de muhasebe yapmaktan bilanço dökülemiyor. Oysa yaşama bir kez geliyoruz. Ve hiçbir şey bir daha tekrarlanmayacak. Yaşamımızdaki kurguyu değiştirmek ne zor. Çoğu kadere boyun eğiyor. Hele yıllar geçtikten sonra.
Belki de gençliğin hay huyundan insanların ruhunu dinlemeye fırsatı olmuyor. Şöyle bir Boğaz'a çıkıp seyretmek. Derin bir nefes çekip yaşamı gözden geçirmek. Hemen arkanızdaki Aşiyan'ın mezar taşlarına bakıp ellerindeki küreklerle o günün mevtasını gömenleri görünce, heyhat neye kederleneyim ki" diyorsunuz. Biliyorsunuz yakında Boğaz'da eflatuni erguvanlar açacak. Daha sonra geçen gemilere bakıyorsunuz. Ağır ağır gidiyorlar Boğaz'ın sularında. Sanki suyun üzerinde kayıyorlar. Sonra Boğaz'ın kıvrımlarında kaybolup gidiyorlar. Tıpkı bir ömür gibi.
Geleceği düşünürken yaşlılık döneminizi mi anımsıyorsunuz? Ya da geçmişi anımsarken gülümsemeye mi başladınız? Anılar düşlerin yerini mi almaya başladı? O zaman yaşamın bir başka dönemine girmişsiniz demek. Parlak ve renkli bir geçmişiniz olduğundan değil, geleceğinizle ilgili ufkunuz azaldığından. Oysa yaşam ne kadar değerli. Ve ne kadar keyifli! Çıkartabilenlere tabii.
Çocuklarınız varsa yaşlılığı düşünmeden yaşama bağlanabilirsiniz. Oysa asıl önemlisi düşler! Düşsüz hiç mutlu yaşam olabilir mi? Tıpkı bu bahar günü yazın düşünü kurduğumuz gibi. Düşlerimiz yoksa çocuklar da bir meşgale olmaktan ibaret kalıyor. Ve nihayet geleceği düşlemeyen insanın ruhu yaşlanıyor.
On yıl önce Orhan Veli'nin "35 Yaş" şiirini okurken yolun yarısında olduğum muhakkaktı. Nitekim rahmetli babam 30 yaşında yarı yola gelmişti. Şimdi yolun yarısını on yıl geçmiş. Genetik hesaba göre ise geriye topu topu on beş yıl kalmış... Ama on beş yıl da az değil. Doya doya yaşayacaklar için.
Ülkemizde, çevremizde birçok dert var. Bunların çözülmesine elbette katkıda bulunmaya çalışmalıyız. Ama bunların hiçbiri yaşamamıza engel olmamalı. İdeallerimiz içinde kendimiz de yer almalıyız. Keyifli bir akşam, neşeli bir gün.
Günün birinde istesek de, istemesek de anılardan kaçınamayacağız. Teslim olacağız hafızamıza. Anılarımızda elbette mücadelelerimiz yer alacak. Ama mutlaka keyifli anlarımız ve neşeli günlerimiz de yer almalı. Yaşam akıp gidiyor. Boğaz'daki dev tankerler gözden kaybolurken, ufak tefek kayıklar ise devrilip gidiyor.
Oysa Boğaz hala eşsiz derecede güzel. Orada gezinmek, etrafı seyretmek ne keyifli!