Bakan Derviş 2002 yılı büyüme hedefini önceki gün Odalar Birliği ile toplantıda açıkladı: yüzde 4. Aslında 2001 yılı büyüme hedefi revize edilmeden önce yüzde 5'ti. Şimdi bu 1 puan düşürülüyor. Bu revizyonu doğru anlamak gerekiyor. Ekonomi bir yıl küçülmüşse, ertesi yıl büyüse bile ilerleme kaydedilmez. Aynı noktaya gelinir. Yani, 2001 yılında şiddetli biçimde daralan Türk ekonomisi, 2001 yılında büyüse bile, ancak 2000 yılı düzeyine ulaşacaktır.
Tabii daralma ile genişleme aynı boyutlarda ise. Oysa değil. Çünkü Türkiye'de resmi daralma beklentisi yüzde 5.5, ama gerçekleşme bunun üzerinde oluşabilir. Bu denli daralmadan sonra ekonominin eski düzeyine gelmesi için, yüzde 6 büyümesi gerekirken, hedef yüzde 4 olduğuna göre bu bile gerçekleşemeyecek. Kısacası 2002 yılında ekonomi yüzde 4 büyüse bile 2000 yılından daha fakir bir durumda olacağız.
Bazı yazarlar "Keynesyen önlemler" adı altındaki vergi indirimleri öneriyor. Tabii her yazarın ekonomik teorileri bilmesi, yahut da Keynes'in öğretilerini doğru yansıtması beklenemez. Oysa Keynes vergi indirimlerinden hiç bahsetmemiştir. Keynes'deki bütçe açığı politikası faizlere kayıtsız olan kamu yatırımlarından kaynaklanır. Kamu yatırımları borçlanmayla karşılanmadığı sürece faiz önemsizdir. Böylece bol yatırım, önceleri bütçe açığına neden olsa bile büyümeden sağlanan ek gelirle daha fazla vergi toplanır. Uzun vadede bütçe sorunu da ortadan kalkar.
ABD'de vergi indirimlerini, Keynes'e pek sıcak bakmayan, Cumhuriyetçi - sağcı ekonomistler savunur. Bunların çoğu klasik (bize göre "arkaik" yani "geri kalmış") ekole mensuptur. Bunlar "kamu harcamalarını daraltalım, çünkü vergiler yüklü" derler. Ortaya işsizlik çıktığında da bunu aşırı kamu yatırımlarına bağlarlar. Bu duruma da kalabalıklaşma (crowding - out) derler. Hatta Laffer gibi ekonomistler "vergi oranlarını düşürürseniz canlanan ekonomi nedeniyle tahsilat daha fazla olur" diye iddiada bulunmuş, Başkan Reagan da bunu denemiş ve mahçup olmuştur.
Ülkemizde ise ciddi bir iç borç sorunu bulunuyor. Bütçenin önemli bir kısmı iç borçla karşılanıyor. Yatırımlarda bir genişleme yapılacaksa, bu iç borcu ve faizi artıracağından para politikasında genişleme gerekecektir. Yani "belki" bir miktar daha yüksek enflasyon.
Öte yandan 2001 yılında faiz dışı fazlanın milli gelir içindeki payının yüzde 5.5 yerine, yüzde 6 - 6.5 çıkabileceğinin açıklanması hem olumlu bir gelişme, hem de olumsuz. Olumlu, çünkü bu Hazine'nin kamu harcamalarını dikkatle disipline edilebildiğini gösteriyor. Yani devlet harcamaya freni basmış. Ancak ifade edildiği gibi vergi gelirlerinde bir düşüş oluşursa bu olumsuz. Çünkü vergi tahsilatı ekonomi aşırı daraldığında düşer.
2002 yılı bütçesi bu anlamda çok önemli. Ancak açık yürekle ifade edelim: bir hükümet iki kez finansal krizle karşılaşmış, bakanlarının bazıları yolsuzluktan, bazıları da uyumsuzluktan istifaya zorlanmışsa, nasıl güven sağlayıp, işleri toparlayabilir? Güven unsuru işlemek yerine, çoğu ülkede terk edilen kontrollü kur sistemine yapılan vurgunun nedenlerine ise ileride gireceğiz.
Ancak unutmayalım: Hırvatistan'la oynadığımız basket maçında farklı mağlupken umudumuzu koruduk ve maçı kazandık.