Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Şubat ayında esnek kura geçiş kararı akşamı, bir TV kanalında bunun mevcut politikanın terki anlamına geleceğini, ülke ekonomisinin büyük darbe yiyeceğini söylüyor, itiraz ediyorduk. O günlerde çoğu meslektaşımız aynı konumdaydı. Hepimiz olası gelişmeleri kestirebiliyor, kaygılanıyorduk. Gerçi o noktadan sonra devalüasyonu durdurmanın çok zorlaştığı da bir başka gerçekti. Çünkü ciddi bir döviz talebi oluşmuştu. Ve MB zorlanıyordu.

Kasım krizi sonrası TV programlarına bağlanan her ihracatçı, ya da Odalar Birliği’nin malum temsilcileri, devalüasyon lobisi yapıyordu. Sonunda kur serbest bırakıldı. Hem de hiçbir önlem alınmadan. Gelişmeler düzenlenmeden. ilginçtir, ilk yaygarayı çıkaran da bu kesim oldu!
Önceki hafta Merkez Bankası, yöntemini IMF’den aldığı reel tartılı efektif döviz kurunu web sitesinden yayınladı. Bu; dış ticaret yapılan çeşitli ülkelerin ticaretlerinin ve kendi paralarının da hesaba alındığı ağırlıklı bir endeks. Kurun reel değeriyle ilgili enformasyonu tam olarak veriyor. 1995 yılının esas alındığı bu endekste 2000 programının başına kadar kur (yani TL) yüzde 25 kadar değerli hale gelmiş. Ancak sonra, sadece bir yılda, reel kur yüzde 25’i aşan oranda tekrar değer kazanmış. Gayet ürkütücü olan bu gelişme, elbette programın doğal sonucu. İşte bu nedenle program öncesi tüm önlemler alınmalı, program sürecinde ise ödün verilmemeliydi. Tam aksi oldu.
Keşke, 2000 programı başlamadan önce yüzde 20 oranında devalüasyon yapılsaydı. Kaldı ki, akademik ve banka çevrelerinde bunu o tarihlerde (büyük tepkiler toplamamıza rağmen!) yoğun olarak çeşitli konferanslarda dile getirdik. Gerek bankacılık çevresi, gerek eski bürokrat çevre buna yanaşmamıştı. Tabii bu gerçeği, geç de olsa, kavrayanları okuduğumuzda mutlu oluyoruz.

Sonunda devalüasyonu ters zamanda da olsa yaptık. Tabii zararı daha fazla oldu. Ve hayli de tepki aldı. Aşağıdaki grafikte devalüasyon sonrası döviz kurları gözlenmekte.
Mart ayının sonunda MB’nın müdahalesinin azalmasıyla hızla yükselen kur nisan ortasında istikrara kavuşmaya, hatta mayıs ortasına kadar gevşemeye başlamıştı (ilk ok). Bunun bir nedeni takas beklentisiydi. Ancak takas sonrası bankalar pozisyon açıklarını (net döviz borçlarını) kapatmak için döviz almayı sürdürünce kur da aldı başını gitti. Hele hele temmuz ayında Telekom krizi patlak verince kur büsbütün patladı. Sonra bir miktar geri gelse bile (bakınız ikinci ok) Tütün Yasası üzerine tekrar patladı. Her iki hareket de gevşeme ile sonuçlansa bile bunlar sınırlı düzeyde kaldılar.
Ağustos sonundaki üçüncü gevşeme kalıcı olabilirdi. 11 Eylül bunu berbat etti. Ekim ortasına kadar kur yukarı gitti. Bize kalırsa ağustos sonrası kur hareketi ilk defa bir balon özelliği gösteriyordu. Bu IMF’nin vereceği yüklü paranın ucu görülünceye kadar da sürdü. Son bir ayda kur tam yüzde 10’a yakın değer kaybetmiş bulunuyor. Yani balon sönüyor. Hele hele o süreçte kaybedilmiş faiz de buna eklenirse kayıp yüzde 15’i buluyor. Bizim de söylediğimiz bundan ibaretti. Telekom, 11 Eylül vb. musibetler çıkmasaydı, yanlış zamanda döviz alanlar daha önceden zarar edecekler, ekonomideki çöküntü de daha az olacaktı. Yani dövizin riskli olduğu, zarara da neden olabileceği görülecekti. Herkes "bu memleket adam olmaz, döviz alalım" derken, sonra yükselen kura bir çözüm istiyordu. Oysa çözüm başkasında değil, vatandaşın kendisindeydi.

Okuyucularımıza bazı bilgileri vermekte yarar var. Döviz kurlarına ilişkin sistemler çok farklılıklar taşımakta. Katı bir sabit kur sistemi olan altın standardı 1944’te Bretton Woods anlaşması ve IMF’nin kurulmasıyla çöktü. Yerine paraların altın değişim değerlerine bağlandığı sistem uygulanmaya başladı. 1971 itibariyle ise altın dünyada tümden devreden çıktı. Konvertibl paralar serbestçe dalgalanmaya başladı. Kaldı ki, sabit kur sistemlerinin sürekli sabit olması gerekmez. Bir takvim dahilinde ayarlanan (adjustable - peg) ara yollar da vardır. Ülkemizde de bir aralar uygulanan bu tür kur sistemleri ise günümüzde giderek terk ediliyor.
Esnek kur sistemleri ise "tam serbest" ve "yönetilen" olarak iki biçimde uygulanıyor. 1970’li yıllarda literatürde sabit ve esnek kurlar çok karşılaştırılmıştır. Esnek kur sistemleri temel olarak ödemeler dengesi sorunlarını çözmek için kullanılırken, fiyat dengelerini bozduğu için eleştirilmiştir. Üstelik ekonomi daralırken yapılan tüm devalüasyonlar kısa vadede daralmayı hızlandırır. Hele hele ihracat esneklikleri düşükse. Bazı yazarların eleştirdiği de tam serbest kur sistemi. Onlar kurun daha fazla yönetilmesini istiyorlar. Savunmaları da dalgalı sistemin istikrarsızlık yaratmasına ve sıcak parayı engellemesi üzerine dayanıyor.
Kur bir süredir ters yönde seyrediyor. MB verileri de 1995’teki dengenin yakalandığı yönünde. Yani kur bir kez daha dengelenme potansiyeli gösteriyor. Umarız bir başka olağanüstü olayla karşılaşmayız.