Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kefken burnundan öteye açıldığınızda yüreğinizi de ağzınıza alabilirsiniz. Deniz dalgalanır durur. Hele bir fırtına çıkamaya dursun. Karadenizli balıkçılar kendilerini güvertedeki bir direğe bağlarlar. Açık hava mide bulantısına ilaç olur, İdris de dalgalardan alı konur. (Karadenizli takacıların iyi yüzme bildikleri palavrasına da sakın inanmayın) Diyeceksiniz ki, "Ha uşak pu tenizun sakinu yok midur, palik tutalum?" Vardır. Vardır da, bizim ricamızı dinlemez!!
Rahmetli babaannem Adapazarlı bir Anadolu kadınıydı. "Deniz kadın görmesin azar" derdi. İstanbullu olan annem onu dinlemez yine de denize girerdi. Rahmetli sağ olsa da Kandıra’da konu komşu çoğu kadının denize girdiğini görseydi. Üstelik deniz sahilde gayet sakin.
Dalgalı kurla dalgalı deniz arasında ne ilişki var? Bize göre çok. "Şu programa sarılın güven sağlayın" dedikçe hükümet üyeleri delegeye rol kesmeye başladılar. Kur da başladı dalgalanmaya.
Hürriyet gazetesi yazarı Ercan Kumcu dalgalı kur sistemini sürekli eleştiriyor. Başbakan da cumartesi günü basın toplantısında dalgalı kur sistemine geçmeyi IMF’nin dayattığını, faizlerde bir türlü düşüş sağlanamamasının da bundan kaynaklandığını ifade etti. (Ecevit’le Ercan’ı yan yana görmek de beni çok mutlu etti)
Anımsayalım; 22 şubat günü hükümet aylık kur hedefinden vazgeçmiş, döviz kuru tamamıyla serbest bırakılmıştı. O sırada TL’nin en fazla yüzde 20 oranında aşırı değerli olduğu sanılıyordu. Yani denge kuru 810,000 TL civarında olmalıydı. Hatta o tarihte gazetemiz kur hedefini manşetten 800-850,000 TL gibi vermişti. Oysa bu gerçekleşmedi. Döviz kuru başımızı döndürmeye başladı ve geçen hafta 1,350,000 TL’ye dayandı. Yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 57. Fakat şimdiden devalüasyon oranı yüzde 100’ü aştığına göre, bu nereye varacak?
Önce gelişmelere bakalım. Sisteme güven yok. Herkes döviz almaya devam ediyor.. Daha önemlisi satan yok. Bunun üzerine devalüasyon sürüyor. Başta da yakıt olmak üzere zamlar yağıyor. Enflasyon hızlanınca dövize talep de sürüyor. Dolayısıyla enflasyonun asıl nedenini güvensizlik oluşturuyor. Bu durumda da ister istemez insan düşünüyor; acaba siyasal güvenin veya kredibilitenin bu denli az olduğu bir yapıda dalgalı kuru sistemini sürdürmek mümkün mü?
Bize göre dalgalı kur sisteminden çok giderek siyasal sisteme karşı artan güvensizlik büyük sorun. Ancak yine de belirtelim (Sevgili Ercan da yanlış anlamasın): biz geçen dönem uygulanan programın "enflasyonu yenmede" daha uygun olduğunu düşünüyorduk. Fakat üç nedenden o program iflas etmişti:
• Kamu maliyesi alanındaki yapısal reformlar gerçekleşmemiş, MB faiz üzerindeki kontrolünü yitirmişti. (şimdi hızla bu gerçekleştiriliyor)
• Cari işlemler (döviz gelir/gider hesabı) büyük açık vermiş, MB’daki döviz rezervleri sıcak para girişine bağlı hale gelmişti. Daha doğru bir ifadeyle ani bir yabancı sermaye çıkışında rezervlerimiz eriyecekti.
• Mali sistem son derece kırılganlaşmıştı. Bankacılık reformu çok gecikmişti. Demirbank gibi Hazineyi fonlayan birçok banka sıkıntıya düşebilirdi.
Kasım krizinde yabancılar çıkarken likidite (TL) sıkışıklığı oldu. MB piyasaya para verse dövize talep artacaktı. Bunun oluşmaması için de faizlerin yükselmesi gerekti. O aşamada IMF’nin biraz gecikmeyle de olsa ek yardımla krizin savuşturabileceği kanısındaydık. Olmadı. çünkü faizler esnekliğini yitirmiş, hemen binlere tırmanmıştı. Şubatta ise tepede tepişme oldu. O da ekonomi bilim literatüründe ilginç bir vaka olarak yer aldı...
Şu anda yapılan; kırılgan olmayan dalgalı kur sistemiyle hareket etmek, bu arada da yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek. Elbette zamanla bu kur sisteminden vazgeçilebilir. Ama henüz erken. Erken ama Karadeniz’deki taka gibi kur da fırtınaya tutuldu ve midemiz bulanmaya başladı.. Üstelik kur hep yukarı doğru gidiyor?.. Kabahat kimde? Takada mı, denizde mi, yoksa fırtınayı çıkaranda mı? Bize göre fırtınayı çıkaranda.
Merkez Bankaları döviz kurlarını birkaç yöntemle koruyabilirler:
• Cari işlemler açık vermez. Yani ekonomi çok döviz kazanır.
• Döviz rezervleri çok güçlüdür.
• Hükümete güven vardır. Kuru koruyacaklarına söz verdiklerinde döviz talebi oluşmaz.
Şu anda cari işlemler açığımız yok gibi. Rezervlerimiz pek güçlü olmasa da dövizde bir kıtlık yok. Fakat sorun kredibilitede. Uygulanan program hakkında endişeler var. Ciddi bir kamu borcunun senyorajla (para basarak) karşılandığı dönemde bu çok önemli. Eğer bu hava sürerse TL’ye geçiş durur ve iç borç dönmez.

Dalgalı Kur sisteminden vazgeçmeli mi
SERBEST PiYASA ABD DOLARI
Yandaki grafikte kurun kriz sonrası gelişmesi gözleniyor. Nisan başında bazı bankaların piyasadan döviz toplamaya başlaması, aynı zamanda da program hakkındaki sabırsızlıklar kurda artışa neden olmuştu. Sonra duruldu. 8 Mayıs tarihinden sonra MB tarihinin belki de en büyük monetizasyonunu gerçekleştirmeye başladı. (Aşağıdaki grafikte o tarihte -dik çizgi sonrası nasıl bir para artışı olduğu görülüyor) MB’nın kamu bankalarına açtığı kredi yılbaşından bu yana yüzde 200’ü oranında artmış. Para bollaşınca dövize talebin de ortamı oluşuyor. Aşırı para haziran ayında IMF’den gelen dövizin satışıyla piyasadan çekiliyordu. Ama MHP’li Öksüz ve onu izleyenler programa uymak zorunda olmadıkları yönünde beyanlar verince, kur da fren tutmadı. Döviz satışı da işe yaramadı.

Dalgalı Kur sisteminden vazgeçmeli mi
MB’NIN KAMUYA AÇTIĞI KREDİLER (milyar TL)
Şimdi ne olacak? Kumcu’nun referans gösterdiği Dr. Hasan Ersel’in araştırması elimde. Perşembe günü de TV’de konuğum olacak. Kendisiyle tartışmadan eleştirilerimi yazmam doğru olmaz. Ancak şu kadar yazayım:
Bizim Karadenizli balıkçılar deniz dalgalandığında ne kendilerine, ne Karadeniz’e, ne de takalarına suç bulurlar. Kabahat fırtınadadır. Fırtına çıktığında da kur yüksek faizle durabilir. Pekiyi buraya neden geldik sorusunun yanıtı ise; locada yer bulamazsa lobide yerini bulur.

İbrahim Betil yakın dostum. Bir zamanlar gayet başarılı bir bankacıydı. En önemli özelliği de yenilikçi olmasıydı. Sonra siyasete soyundu. O pek iyi gitmedi. Sonra bir başka serüvene yol aldı, ki bunda çok başarılı oldu. Topluma somut hizmetler sunan, Türkiye’nin en başarılı sivil toplum örgütünü oluşturdu. Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı. Betil, tabir uygunsa, Robin Hood’culuk yapıyor. Zenginlerden para topluyor. Ancak iki bakımdan farklı. Topladıklarını "gönüllü" olarak alıyor. Dağıttığı da para değil, "eğitim". Hedefi 1 milyon çocuğa eğitim olanağı sunmak.
Betil geçenlerde CNBCE’de konuğum oldu. Bu programda ülkemizdeki eğitimin durumuna ilişkin çok çarpıcı rakamlar verdi..
• Türkiye’de 156,000 öğretmen açığı var. Ancak dolduracak bütçe olanağı yok.
• Türkiye öğrenci başına 200, OECD ülkeleri de 4000 dolar harcama yapıyor. Tam 20 kat!
• Eğitimin son yıllarda bütçe içindeki payı yarıya inmiş durumda. Artacağına düşüyor.
• 4,5 milyon orta öğrenim çağında öğrenci var. 2 milyon da okul dışında. Yani aylak!
• 65,000 okulun 12,000’inde tek öğretmen var. Bu öğretmen tüm sınıflara giriyor. Helak oluyor. Verim alınmıyor.
• Türkiye’de halen kadınların yüzde 29’u okuma yazma bilmiyor. Ve Türkiye Avrupa’ya alınmadığına dövünüyor.
Eski Cumhurbaşkanlarımız duymasın. çağ atlamış ülkemizin, müreffeh ve Büyük Türkiye’nin rakamları böyle!! Toplumun en önemli gereksinimi, kalkınmanın temeli olan eğitimin durumu işte bu. Ne enflasyon, ne faiz, ne kur. Eğitim olmadan hiçbir sorunu temelinden çözemeyiz.

Ulaştırma Bakanı Enis Öksüz’ün IMF’ye de, programa da karşı olduğu alenen ortaya çıktı. Zaten kendi de açıkça ifade ediyor. Ama aynı zamanda geçenlerde Öksüz cebinden döviz çıkınca "bizi bu hale getirenler utansın" demiş. Şimdi utanması gerekenleri burada tartışmayacağız. Üstelik Öksüz tek başına kabahatli olmayabilir. Ancak bir ülkede hükümet yetkililerinin tasarruflarını kendi ulusal paraları cinsinden değerlendirmemeleri düşünülebilir mi? Üstelik ortada halkın hükümete, Hazine’ye güvenmemesi nedeniyle iç borcun dönmeme sorunu var.
Şimdi davetimizi duyuralım: Başta Başbakan olmak üzere, tüm hükümet üyeleri (MHP’liler de dahil) yarın yapılacak Hazine ihalesinden bono almak üzere birer bankaya müracaat etsinler. (İhaleye doğrudan girmesinler, çünkü bu ahlaki olmaz.) Devlete destek versinler. Tüm tasarruflarının döviz cinsinden değil, TL cinsinden Hazine bonosuna yatırdıklarını gazetemiz aracılığıyla (miktarı saklı kalmak kaydıyla) belgelesinler. Sonra istedikleri kadar IMF’yi, programı vb. canlarını sıkan kim ve hangi kurum varsa eleştirsinler. Hatta kafa tutsunlar. Ama önce tasarruflarını Hazine bonolarında değerlendirsinler. (Hatırlatalım; Tek fiyat ihalesi olsa bile Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş’in ve ilgili bürokratların da ihaleden bono alması doğru olmaz.)