20’nci yüzyılı terk ettiğimiz yıl ciddi bir istikrar programı ile enflasyonu yenmeye çalıştık. Riskli bir programı sınadık. Gerekenleri yapmadığımızdan başarısızlığa uğradık. Ağır bir mali krizle karşılaştık. Ve 21’inci yüzyılın ilk yılına bu sancılarla girdik.
Bu yılı yüzde 9’a ulaşan müthiş bir daralma, yüzde 90’lara varan çok yüksek bir enflasyon ve artan işsizlikle geçirdik. Bankalarımız, şirketlerimiz ve özel kesim yöneticilerimiz krizi çok ağır hissettiler. Çok büyük zararlarla karşılaştılar. Bazıları bunu telafi etse de, birçok firma ve banka battı. İşsizler ordusu hem niteliksiz, hem de çok nitelikli insanlarla büyüdü. Büyük bir toplumsal travma oluştu.
2001 yılını önceki yılın hatalarını telafi etmekle geçirdik. Kamu kesimini rasyonelleştirmek için her türlü reform Meclis’ten, kerhen ya da isteyerek, geçti. Meyveleri yıllar sonra alacağız. Ama şu bir gerçek; son Meclis birçok önemli yasayı çıkardı. IMF’den alınan çok cömert bir yardımla iç borcun faiz yükü düşürülmeye çalışıldı. İç dengeyi sağlamak için adımlar sürerken dış denge için cesurca hareket edildi. İlk defa serbest kur rejimine geçildi.
2002 yılına yaklaşırken kriz herkesin morallerini çökertmiş, siyaset de amansız bir eleştiri yağmuruna tutulmuştu. Siyaset sahnesinin iktidar cenahında bulunup da medyanın sert eleştirilerinden nasibini almayan kalmamıştı. Böylesi bir ortamda istikrar programı yürütmek elbette çok zordu. Sadece içten değil dışarıdan da tahribat gördük. Yurtdışında stratejist denilen bazı kişilerin iç borcun dönmeyeceğine dair raporları, yurtiçindeki karamsarların da dalgalı kurun ülkeyi büyük bir çalkantıya sokacağı yazıları karamsarlık havasına tuz biber ekti. Oysa hem iç borç döndü, hem de dalgalı kur istikrara kavuştu. Üstelik iç borç hiç de sanıldığı gibi yüksek reel faizle dönmedi.
Elbette iktidarın bazı mensuplarının güven sorunu yaşanmasında çok büyük sorumlulukları oldu. Keşke yaşanmasaydı. Bugün Türk ekonomisi belki de 2001 hedeflerini tam olarak tutturabilirdi. Ama ekonomi politikalarında da hata yapılmadı değil. Borç takası eksik yapıldı. Bankalara zorla yüksek kurdan döviz aldırıldı. Hem ekonomiye zarar verdirildi, hem de bankalara. Reel sektörün bir an önce canlandırılmasını sağlayacak, bankaların sermayelerine ilişkin önlemler gecikti. Ancak 2001 yılında atılan olumlu adımların yanında bu hatalar devede kulak kalır. Sancılı da olsa çok önemli reformlar yapıldı.
Geçen yılın seyir defterinde acı ve sancı var. En iyisi hiç geriye bakmayalım. İleriye bakalım. Geçmişi yaşlılar tartışır. Geleceğe bakmak, umutlu olmak insanı yaşama bağlar. Gençleştirir.
2002 yılına iki etkenli giriyoruz. Birincisi, 11 Eylül sonrası ABD’nin Türkiye’ye daha esnek davranmasını gerektiren koşulların doğması; ikincisi uygulanan programa ekonominin daha rahat ayak uydurması, belli teknik göstergelerin olumluya dönmesi.
2002 yılında büyümenin yükselmesi beklenmeli
2001 yılındaki aşırı daralmadan sonra bu yıl karamsarlar bile büyüme bekliyor. Bankalara ek sermaye kolaylığı sağlandığı takdirde büyüme konusunda hükümetin koyduğu hedefler kolaylıkla yakalanabilir. Gelecek yılın hedefi yüzde 4. Eğer bankaların kredi vermelerinde belli kolaylıklar sağlanırsa elbette yüzde 4’ü aşan büyüme oranı yakalanır. Aksi takdirde yüzde 3’lük bir büyümede kalınabilir. Büyümenin dalgalı kur sisteminde daha çok ihracatçı sektörleri teşvik edeceğini belirtmekte yarar var.
Kamu maliyesinde başarı sürerse, enflasyon da düşer
2001 yılının zor koşullarında bile bütçede faiz - dışı tasarruflar milli gelirin yüzde 5.7’sine ulaştı. Bu inanılmaz bir başarı. Gerçekten Hazine ve Maliye iç borcu düşürmek için ekonomi daralırken bile müthiş bir fedakarlık sergiledi. Önümüzdeki yıl çıta daha da yüksek. Milli gelirin yüzde 6.5’i hedefleniyor. Hatta bazıları bunun yakalanamayacağının kaygısında. Gerçekten çok zorlu bir hedef. Ancak büyüme süreci başlarsa oldukça başarılı bir noktaya gelinmemesi için de bir neden yok. Burada yalnızca hükümetin irade göstermesi, popülizme prim vermemesi gerekiyor.
İç borç en son verilere göre 110 katrilyona dayanmış durumda. Bu rakamlar elbette önümüzdeki yıl daha da büyüyecek. Ancak içinde bulunduğumuz konjonktür ve şimdiye dek yapılanlar artık bu borcun çevrilebileceğine dair bir kaygı vermiyor. Gelecek yıl en iyi olasılıkla bile 148 katrilyon TL iç ve dış borç servisi yapılacak. Ama bunun için gereken finansman büyük ölçüde IMF ve yurtdışı piyasalardan elde edilecek.
2001 yılında ağır bir devalüasyonun ardından enflasyon da sıçradı. Bu yıl enflasyonun düşük geçeceğine dair birçok belirti var. Petrol fiyatları hızla düştü. Kur istikrara kavuştu. Kira ve ücretlerde de ciddi düşüşler yaşandı. Üstelik iç talep de birdenbire canlanmayacağına göre, tüketici fiyatlarının önümüzdeki yıl yüzde 50’nin biraz altında artacağı düşünülebilir. Bu durumda toptan fiyatlar da geçen yılın aksine daha düşük seyredecektir.
2002 yılında döviz dengeleri daha da olumlu olacak
Hükümetin programladığının aksine daha büyük bir cari fazlalık (net döviz geliri) beklenmelidir. Bu rakam geçen yıldan daha düşük olsa bile 1 milyar doları aşması olası. Üstelik IMF’den gelen paranın yanı sıra bu yıl çeşitli yollardan da yabancı sermaye ülkeye akacaktır. İçeride de dövizin bir fetiş olmaktan, bir parça olsa da, çıkacağını sanıyoruz. Bütün bunlar dövizde işlerin rayına oturacağını gösteriyor.
Turizm
Geçen yıla göre daha olumlu geçmesi beklenmeli. 8 milyar dolara ulaşan turizm geliri bu yıl 9 milyar dolara ulaşabilir. Tabii Irak konusu buna engel oluşturmazsa.
İhracat
İhracatta artış geçen yılın oranına yakın bir düzeyde sürecektir. Hükümetin hedefi yüzde 10 kadar artış. Ancak biz bunun aşılacağı kanısındayız.
İthalat
İthalat da büyümedeki canlanmaya bağlı olarak artacaktır. Hükümetin 45.5 milyar dolarlık ithalat tahmini aslında gerçeklerden çok uzak değil. Aşırı yüksek bir canlanma yaşanmayacağı olasılığını öngörüyor. Ancak petrol fiyatlarındaki düşüşü de buna eklersek, 48 milyar doları aşmayan bir ithalat faturası ile yılı tamamlayabiliriz.
Döviz kuru
Dalgalı kur sisteminde döviz kuru tahmini yapmak doğru değildir. Yanılma payları yüksek olur. Ancak bu yıl dövizin geçen yıl kadar revaçta olmayacağını söyleersek yanılmayız. Dalgalanmalar olacak ama boyutları küçülecektir. Döviz bol akacağı için aşırı bir getiri beklenmemelidir. Ancak büyüme çok hızlanırsa aşırı ithalattan dolayı bir miktar dövize talep gelebilir. Yatırımcıya daha önce de dövizden uzak durmasını tavsiye etmiştik. Şimdilik yine aynı noktadayız.
Faizin istikrarda, borsanın tırmanmada olması olası
Bankacılık piyasasında faizlerin sürekli düşmesi bekleniyor. Bu yanlış. Faiz artık bir bağımlı değil, bağımsız politika aracı oldu. Yani oranı Merkez Bankası (MB) belirliyor. Bu durumda MB enflasyonun seyrine göre faizleri ayarlayacaktır. Şu anda görüldüğü kadarıyla daha epeyce bir süre faizler düşmeyecektir. Çünkü düşebileceği kadar düşmüştür. Daha da düşmesi için enflasyonun yüzde 50 değil, gerçekten yüzde 35 olması gerekir.
Nasıl olsa borsa ile ilgili medyumlarımız bol bol tahmin verecek. Son derece riskli olan bu piyasa hakkında tahmin yapmak profesyonel ekonomistler için pek sağlıklı olmasa da, borsanın iki yıldır çok ciddi değer kaybettiğini belirtmeliyiz. Üstelik 2002 bilançoların yaralarının sarıldığı yıl olacak. Bu nedenle kenarından köşesinden borsada olmakta yarar var.
Artık ileriyi daha rahat görebiliyoruz. 2002 yılı ekonomik açıdan bir krizden çıkış yılı olarak görünüyor. Bu nedenle daha iyimser ve umutlu olabiliriz. Tabii ciddi siyasal çalkantılar oluşmazsa.
BANKACILIK:
Kredinin karlı hale geleceği bir konjonktür başlıyo. Ancak pazarlamada ciddi rekabet oluşacaktır,
SİGORTACILIK
Dünyada eğilim Türkiye’ye de yansıyacaktır, sektör hızlı tırmanışını sürdürecektir,
İHRACATÇI SEKTÖRLER
Hazır - giyim daha rahat bir yıl geçirirken, tekstilde de toparlanma gözlenecektir,
Dayanıklı tüketim malları iç piyasada özellikle yılın ikinci yarısında canlanma gösterecektir,
Demir - çelik: Ana - metal ve makine sanayii gibi sektörlerde ciddi canlanmalar gözlenecektir.
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025