Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Ne kitle imha silahları, ne de Saddam gibi bir diktatörün hükmetmesi ABD’nin Irak’a savaş açmasına neden olmadı. Olsaydı, Irak’a gelinceye dek, ABD bir düzine başka ülkeye savaş açardı. Demokrasi arayışı da ABD’nin hedeflerinin alt sıralarında. Çünkü bu savaş aslında bir hegemonyanın kanıtlanması savaşı. Üstelik Avrupa’ya ve Birleşmiş Milletler’e rağmen göze alınabilmiş. Ve her savaş gibi gayet acımasız. Her geçen gün bir sürü masum sivil ölüyor.
Sonunda ABD hem dünya petrolünü kontrol edecek, hem de Ortadoğu’yu. Ayrıca hem İsrail’i daha güvenli bir coğrafyaya oturtacak, hem de radikal İslamı dizginlemiş olacak. Bilinmesi gereken en önemli nokta ise, bu savaşın bir spesifik olay olmadığı, global bir hedef taşıdığıdır. Ve savaş ABD’deki şahin cumhuriyetçiler tarafından yürütülüyor.
Savaş dünyada haklı tepkiler çekiyor. Irak’a daha sert yaptırımlar uygulanabilirdi. Gerçi şimdiye dek uygulanan yaptırımlardan pek bir sonuç alınmadı. Ama Birleşmiş Milletler kararını beklemeden ABD’nin başlattığı bu oldu - bitti savaş gerçekten çok haksız.
Ancak uluslararası ilişkilerde haklılık ve haksızlıktan çok, çıkarlar rol oynar. Duygular, ilkeler, idealler hep arka plandadır. Ülke çıkarı, bazen halkın o andaki duygu ve kanılarıyla da çelişebilir. Ve Türkiye de bu savaşta çıkarlarıyla hareket etmek zorunda.
Türkiye’nin böylesi bir savaşta taraf olması kaçınılmaz. Çünkü yanı başındaki bir komşusuyla dünyada en güçlü müttefiki arasındaki bir savaş başlamış durumda. Bu hoş bir durum değil. Ama gerçek.
Ekonomide derslerde politika seçeneklerinden bahsedilir. Bazen en iyi çözüm bulunabilir. Buna "birinci - en - iyi" deriz. Ve herkes daha iyi bir noktaya ulaşır. Ancak bazen en iyi çözüm olanaksızdır. "İkinci - en - iyi" çözüme gidilir. Yani kimseye zarar verilmez, ancak bazıları mutlu daha mutlu olur. Ama herkes en iyi durumda değildir.
Öte yandan kötü çözümlerden de bahsedilebilir. En kötü çözüm herkesi rahatsız eden seçenektir. İkinci en kötü seçenek ise bazıları aynı kalırken, bazılarının daha mutsuz olmasıdır.
Türkiye için en - iyi - çözüm, hiç savaş oluşmadan Saddam’ın düşmesiydi. Olmadı. Türkiye ABD ile savaşa girmeden destek verebilirdi. Ne de olsa savaştan kısa vadede ABD karlı çıkacaktı. Türkiye onu da net biçimde yapmadı. Yapamadı. Pazarlık yaptı, ama sonunda gereğini yerine getiremedi.
Bir başka iyi çözüm de Türkiye’nin çok önceden bu savaşta taraf olmayacağını ABD’ye ve dünya kamuoyuna açıklamasıydı. Bu durumda ABD, Türkiye’ye buruk kalmayacak, "ne de olsa politik bir kararlılık içindeler" diyecekti. O da olmadı.
Bir ülkenin duruşu çok önemlidir. Net bir tavır sergilerse, müttefiklerle ayrı pozisyonlara düşülse bile, güvenilir olma korunabilir. Ne yazık ki, Türkiye bu net tavrı sergileyemedi. Çünkü duruşu yoktu.
Birinci en kötü seçenek Türkiye’nin alenen ön cephede savaşmasıydı. Allah’a şükür o olmadı. Olmaz da inşallah. Ancak ikinci en kötü seçenek oldu. Ne müttefiklerimiz olan ABD ve AB ülkelerine yaranabildik, ne de Irak’a...