Geçtiğimiz günlerde üç ekonomistle görüştüm. Birini de ilgiyle okudum. Bunlardan ilki Bilkent Üniversitesi öğretim üyelerinden, çok değer verdiğim ve uluslararası şöhrete sahip Profesör Merih Celasun’du. Merih Hoca’yı televizyon programıma ikna etmek için açtığım telefon haliyle ekonomi politikalarının tartışmasına dönüştü. (Hoca peşini bırakacağımı sanmasın, şimdilik atlatıldım)
Prof. Celasun’un söyledikleri şöyle özetlenebilir:
1) Geçen program önemli bir fırsattı, çünkü enflasyonist beklentilerle (inertia) mücadele ediyordu.
2) Bu programın bel kemiği olan sıkı bütçe politikasından vazgeçmek başa dönmek olur. Bu yanlışa en azından IMF izin vermeyecek görünüyor.
3) Kur politikası tartışmasına girmek gereksiz.
4) Reel sektörle ilgili yapılabilecek elbette çok şey var. Örneğin DPT’nin tüm ekonominin önünü açmada etkin olabilecek sektörleri saptamak için bir girdi - çıktı analizini ele almasında yarar var.
Celasun’un söylemi Prof. Baran Tuncer’in önceki gün Radikal’de çıkan yazısına oldukça benziyor. Eh, aklın ve bilimin yolu da bir.
Önceki hafta CNBC - E’deki programımda konuğum Prof. Emre Gönensay’dı. Emre Hoca 1994 krizinden sonra başdanışman unvanıyla ekonominin dümenine geçmişti. Bu nedenle Hoca’nın unvanı Derviş’e göre daha aşağıda olsa bile, işler çabuk düzeldi. Hoca’ya bunu hatırlattık. Hoca bu hükümetin karmakarışık olduğunu, ayrıca şu andaki borç tuzağı olması nedeniyle işlerin daha zor olduğunu belirtti.
Emre Hoca maliye politikasındaki yumuşamanın ancak olumlu bir konjonktürde etkili olacağı düşüncesinde. Bu nedenle siyasal değişim arzuluyor.
Daha önceki hafta ise sol fikirleriyle bilinen, ekonomi tekniğine de gayet egemen olan Profesör Korkut Boratav’ı aynı programda konuk ettim. Boratav’la gelir dağılımındaki bozukluğu konuştuk. Tabii krizler dağılımı daha da bozdu. Uygulanan programın belli bir gelir dağılımı duyarlığı olsa bile, maliye alanında yapılan hiçbir şey yok.
Prof. Boratav kur politikasına pek girmedi. Maliye politikasında da açılmayı arzu etse de aynı zamanda tasarrufların reel gelirlerinin vergilendirilmesini savunuyor. Boratav karamsar. Özellikle 11 Eylül’ün Türk ihracatına olumsuz etki yapacağını düşünüyor.
Buradan çıkan manzara şu: İşler hayli ciddi. Doğru politikayı uygulamak yetmiyor. Kredibilite gerekiyor. Bu hükümetin çok önemli reformlar yaptığına katılıyoruz. Ama yolsuzluklar ve finansal krizlerle kredibilitesi çok aşındı.
Medya desteği veya uluslararası kredibiliteye sahip bastonlar da, ancak bir noktaya kadar götürüyor, sonra tıkanıyor. Tek başına yapılan çabalamalar ise heyecan ve kredisini yitirmiş bir hükümeti artık başarılı kılamıyor. Bir büyük umut projesi gerekiyor. Çünkü toplum bütün umutlarını yitirmiş durumda. Çok karamsar. Bu hükümetin alternatifi yok, denilince de bu karamsarlık humması büsbütün ortalığı kaplıyor. Humma arttıkça ekonomik daralma da hızlanıyor.