Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İşler hazirandan bu yana iyi gitmiyor. Büyüme hedefi sürekli ters yönde revize ediliyor. Enflasyon yükseliyor. İşsizlik artıyor. Dar gelirlilerin sıkıntısı dayanılmaz boyutlara ulaşıyor. Uygulanan program da haliyle yoğunlaşan dozda eleştiri alıyor. Çünkü ortada, yavaş bile olsa, iyileşme gözlenmiyor. Üstelik bu duruma nasıl düştüğümüz anlaşılmıyor.
Geçen programa dönelim. 1999 yılı sonunda ekonomi yüzde 6,4 küçülmüş, enflasyon (TüFE) yüzde 69’a tırmanmış, faizler yüzde 85-95 bileşik aralığına yapışmış, kamu borçlanma gereği milli gelir içinde bir yılda yüzde 9’dan 15’e fırlamış, iç borç 42 milyar dolara, dış borç da 103 milyar dolara dayanmıştı. Özetle, Türk ekonomisi berbat bir durumdaydı. Üstelik uygulanan politikalar, bu şoklara karşı herhangi bir esneklik sağlamıyor, aksine sorunları erteleyerek biriktiriyordu.

Biçare IMF’ye koştuk. Kronikleşmiş enflasyonu yenmeyi amaçlayan bir program tasarlandı. Aynı zamanda büyümenin canlanması ve borçların oransal olarak düşmesini de hedefliyorduk. O sırada cari işlemler fazlalığı nedeniyle dış sorunun çıkmayacağı ve çeşitli kesimlerin programa uyması varsayılıyordu. Yüzde 25’lik devalüayon hedefi kondu. Kira artışları yasayla sınırlandı. Ücret artışları da bu orana bastırıldı. Faizler de yüzde 40’ların altına indi. Kısacası, maliyetlerin tümü aşağıya çekildi. Ancak işadamlarının çoğu bir yandan boy boy televizyonda programı tanıtırken, diğer yandan yüzde 35’i aşan zamları yapıverdiler!
Kur reel anlamda yüksek kaldı. Bankalar zaten ciddi sorunlar içindeydi. Hükümet reformlarda ve özelleştirmede ayak sürüyüp, popülizm de bol kepçe sürünce, sonbaharda ekonomi soğumaya başladı. Önce cari işlemlerdeki sorunların düzeleceği sanıldı. Ama gecikilmişti. Riskler artırmıştı. Kasımda bankalardan biri (Demirbank) sıkıştırılmaya zorlanınca gecelik faizler fırladı. Bu arada yabancılar birdenbire ülkeden çıkma kararı aldılar. Bu da tuz biber ekti. Merkez Bankası önce müdahaleye yeltendi, ama IMF sıkıştırınca inisiyatif kullanamadı. Sıkıntı yayılınca gecelik piyasalarda kendini fonlayan zarardaki kamu bankaları tümüyle kitlendi. Özetle, IMF yanlış tasarladı, hükümet ve bürokrasi de yanlış uyguladı. İşadamı, bankacı da körükledi. Tabii ekonomist de yanlış gaz verdi.

Sonuçta IMF geldi; Demirbank’ın kellesini istedi, para politikasını revize ettirdi ve dalgalı kura geçişi önerdi. Hükümet o aşamada kur rejimindeki değişikliği kabul etmedi. IMF’den ek yardımı kaptı ve daha önce ne yaptı ise, aynısını sürdürdü. Artık programın dikişleri atmış, ancak iki sorun da açığa çıkmıştı. Kamu kesimindeki aşırı dağınıklık, özellikle kamu bankalarının gecelik piyasalarda fonlanan görev zararlarının 12 katrilyonu aşması; ve ikincisi de cari işlemlerdeki açığın ciddi boyutlara ulaşması.
Çok sürmedi. Cumhurbaşkanı ile Başbakan halkın önünde kavga edince, zaten gergin olan ortam, yeni bir mali krizi yarattı. Büyük bir döviz talebiyle (7,5 milyar dolar) kur dikişi patladı. Özetle, iç borcun ve kamu bankalarının zararlarının bu boyutta olduğu bir ortamda, döviz kuruna dayalı istikrar programı sıkıntı yarattı. Çünkü yüksek reel faizler iç borcu sürdürülemez hale getiriyordu. Hem kurdan vazgeçmeliydi, hem de yüksek reel faizden. İşte geçen program bu ikisinden çöktü.