Dün ekonomi yönetiminin kura ilgisini yazmıştık. Gerçi bakan Derviş kurun vardığı son noktanın artık ihracat için olumlu bir düzey olduğunu belirtti, ama biz yine de tartışmayı sürdüreceğiz. çünkü bizim ihracatçılar ikide bir kur desteği isterler. Arada bir de istikrar programı batırırlar. Bu nedenle şu meseleyi yeterince tartışalım, ve artık gündemimizden çıkaralım.
Daha önce yazdıklarımızı tekrarlamakta yarar var: Krize giren ülkeler genellikle devalüayon yapmak zorunda kalıyor. Bu da çoğunlukla kurun dalgalanmaya bırakılmasıyla oluyor. İki etkiden biri oluşuyor: Eğer ekonomide açık pozisyonlar (yani net döviz borçları) alıp başını gitmişse büyük hasar veriyor, ve buna "bilanço etkileri" deniyor. Bankaların ve şirketlerin ağzı, burnu dağılıyor. ikincisi, net döviz borçları azsa ve ülkede satılabilecek mal varsa, ihracat başlıyor. Böylece, "dışa açık büyüme modeli" işlerlik kazanıyor. Geçen yıl, krize girdiğimizde, birincisi egemen olmuştu. Yani bankaların ağzı burnu dağılmıştı. Asıl belirtilmesi gereken, 2000 yılında bütün kur revalüasyonu tartışmalarına rağmen, ihracat yüzde 7 kadar artabilmişti. 2001 yılında ise bütün aşırı devalüasyon şikayetlerine rağmen, ihracat sadece yüze 15 artabildi. Yani devalüasyonun kazandırdıkları sınırlı kalmış.
Şimdi gelelim, kurun ne olması gerektiğine. Acaba kur tam bir serbestlik içinde mi olmalı? Yoksa sürekli ihracat sağlayacak bir düzeyde mi belirlenmeli? Çünkü sadece arz talebe bırakılırsa, diğer döviz gelirleri kuru dış ticaret dengesinden uzaklaştırabilir. İhracat da dezavantajlı hale gelebilir. Bu da konuya Derviş cephesinden bakışı oluşturuyor.
Bir başka yaklaşım da, dünyada belli malların küresel fiyatları olduğu yaklaşımı. Bu fiyatlar satın alma gücüne göre (yani geçerli kura göre) ayarlandığında hâlâ fiyat değişikliği varsa, kurun yeniden ayarlanması gereği ortaya çıkar. Biraz daha açıklayalım: McDonalds’ın hamburgerlerinin her ülkede bir fiyatı var. Bu fiyatın dolar değeri diğer ülkelerdeki satış fiyatlarıyla karşılaştırma olanağı veriyor. Yukarıdaki tabloda nisan sonu itibariyle verilen rakamlar yer alıyor. Mesela ülkemizde hamburgerin fiyatı 4 milyon TL. Bu da o tarihteki kurla 3 dolar kadar ediyor. Oysa Amerika’da aynı hamburger 2.5 dolar. Bu farktan hareket edersek yüzde 20’lik bir fiyat farkı ortaya çıkıyor. O takdirde de fiyatları aynı düzeye getirmek için bir miktar daha devalüayon gerekiyor.
Gerçi geçenlerde oluşan yüzde 6.5 nominal devalüasyonu da hesaba katarsak reel kur sorunu yüzde 13 civarında. Tabii hamburgere göre! Fakat ülkemizde gelir düzeyi hesaba katılırsa, hamburgerin ne kadar pahalı olduğu kolaylıkla ortaya çıkar. Küresel fiyatlar böyle olurken, acaba ülkemizde hamburger daha ucuz satılamaz mı diye düşünemez miyiz?
Kaynak: Mc Donald’s; The Economist
* Satın alma gücü paritesi ** New York, Chicago, San Francisco ve Atlanta ortalaması
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025