Geçen hafta Londra’daydık. Böylece İngiliz kamuoyunu yerinde izleme fırsatı bulduk. Gözlediklerimizi özetleyelim:
İngiliz halkının çoğunluğu savaşa karşı. Ancak bu duyguyu net biçimde ifade edemiyorlar. Ne de olsa savaş başladı bile. Artık bir an önce Saddam’ın devrilmesini beklemekten başka çareleri yok gözüküyor.
Ancak, İngiliz şehitler teker teker ülkeye geldikçe tepkiler artıyor. Savaşa neden girdiklerini ve ne alacaklarını bilmeyen İngiliz halkı şaşkın. Üstelik bu savaşın ne zaman biteceği de belli değil.
Televizyon kanallarında Saddam karşıtı Iraklılarla sık sık söyleşiler yapılıyor. Muhabirler müttefiklerin Irak’ta neden çiçeklerle karşılanmadığını soruyor. Karşıtlar ise Saddam’a karşı olmakla, ülkesini savunmayı ayırt edemediklerinden hep geveleyip duruyor.
İngiliz İşçi Partisi tam bir çatlama yaşıyor. Dışişleri eski Bakanı Robin Cook sürekli savaştan çekilmeyi talep ediyor. Ve bu talep parti tabanında yankı buluyor. Ancak partinin tümü bu görüşte değil. Partinin hala büyük kesimi Birleşmiş Milletler’in yıllarca kayıtsız davranarak Saddam’a fırsat verildiği görüşünde.
Geçen hafta İngiliz Maliye Bakanı Gordon Brown savaş için bütçeye koyduğu 2 milyar sterlinlik ödeneği yetersiz bularak artırdı. Savaş uzayıp, zayiat da artınca bütçeye 1 milyar sterlinlik ek ödenek kondu. Böylece savaşın askeri faturası 4.5 milyar doları buldu. Ancak rakam abartılmamalı. ABD’nin Irak savaşına ayırdığı para tam 75 milyar dolar!
Geçen hafta İngiliz inşaat müteahhitleri, savaş sonrası kendilerine yeterince iş verilip verilmeyeceği konusunda güvence istediler. Hem de alenen. Birkaç hafta önce Blair savaş sonrasında yönetimin Birleşmiş Milletler’e istemişti. Geçen hafta birdenbire yan çizince anlam vermekte zorlanmıştık. Meğer ihalelerin İngiliz ve ABD firmalarına verilmesi için BM’yi dışarıda bırakmak gerekiyormuş. Tabii bu ihalelerin paralarını kafalarına bomba yağan masum Irak halkı ödeyecek. Yani yedikleri bomba az gelmiş gibi, bir de müttefiklerin ceplerine para koyacaklar. Hem de o fakir halleriyle!
Geçen hafta her önümüze gelen Türkiye’nin neden Kuzey Irak’a girmek istediğini soruyordu. Türkiye’nin kuzu kuzu Amerika’dan talimat almayıp, para pazarlığına oturmasını "at pazarlığı" olarak niteleyen Batılılar, anlaşılan şimdi de Kuzey Irak’a girmemizi eleştiriyor. Oysa ABD ile birlikte hareket etseydik, kimsenin aklına bu soru gelmeyecekti!
Daha geçen hafta AB’nin genişlemeden sorumlu yetkilisi Verheugen Türkiye’nin Kuzey Irak’a girdiği takdirde AB’ye giremeyeceğini söylüyordu. Oysa bu durumda Irak’ta cirit atan İngiltere’nin AB’den çoktan atılması gerekirdi!
Dönüşte Hint asıllı taksi şoförü sordu; "size çok para veriyorlardı, ne oldu?" dedi. "Vazgeçtik" dedim. "Parayla bizi iknaya kalkıştılar, kızdırdılar..." İngilizlere de gerekli cevabı verdik. Onlar Irak’ta ne yapıyorsa, biz de onu yapıyoruz! Tek farkla; onlar sivilleri bile öldürüyor, biz yapmıyoruz. Üstelik zamanla bir fark daha çıkacak; onlar savaş sonrası ülkeyi sömürecekler. (Tabii başarabilirlerse!) Bizim ise tarihte sömürü bilincimiz hiç olmadı.