Son on yılda bankacılık kesimine baktığımızda gerçek kardan çok şaşaa ve debdebe görülür. O zamanlar bankalar açtıkları pozisyon kadar kâr yapıyor ve yüksek reel faizle idare ediyorlardı. Parola; döviz cinsinden olabildiğince borçlanmaydı. Daha fazla borçlanabilen, daha fazla kâr yapıyor ve bunu hoyratça harcıyordu. Kriz patlayınca bankalar yere çakılıverdiler. Takke düştü, kel göründü. O tatlı kârlar da tatlı rüya oldu. Para kazanma aslanın ağzına değil, boğazına girdi. Terlemeden kazanmak da sona erdi.
Finans kesimindeki büyük değişim yalnızca ülkemizde olmuyor. Dünyada da müthiş değişimler gerçekleşiyor. Sık sık el değiştirmeler, satın almalar ya da birleşmeler yaşanıyor. En önemli değişim de rekabetin artması. Dünyada artık rekabet çok sayıda satıcı ve alıcıyla değil, bilgi akışının tamlığıyla sağlanıyor. Düşünün, satıcıların hiçbiri birbirinin ne yaptığının farkında olmasa rekabet olabilir mi? Elbette hayır!
Enformasyonun sağladığı rekabet kâr marjlarını daraltan boyutlar büyümezse, bankalar sıkıntıya giriyor. Birleşmelerin altında yatan neden de bu. Bankalar artık parayı tasarrufçudan tek tek değil, tıpkı yatırım şirketleri gibi, para piyasalarından toptan ve daha az maliyetle topluyorlar. Üstelik birçok yasal yükten de kurtuluyorlar.
Bankacılık kesimindeki değişimin etmenlerinden biri de, reel ekonominin gösterdiği performans. Reel ekonomi ağırlaşınca bankacılık kesimi kendini toparlayamıyor. Mesela Japon ekonomisi özellikle 1970’li ve 1980’li yıllarda çok dinamik bir yapıdaydı. Bölgesinde bir çekim merkezi olmuş, komşularını da desteklemeye başlamıştı. Ancak reel ekonomideki durgunluk Japon bankacılığını kanser gibi içten içe sardı. Bir de Asya krizi patlayınca Japon bankaları sanki depreme uğradılar.
Geçen hafta The Economist dergisinde bir araştırma çıktı. 1990 yılında dünya bankacılığının devi olan Japonlar ilk 10 bankanın ilk 8’ini oluşturuyorlardı. Tek bir Avrupa bankası ligde yoktu. Amerikalılar ise zar zor 9’uncu sıradan Long - Term Credit Bank’la lige giriyorlardı. Ki sonra o da battı.
Ancak bu yılın dünya listesine baktığımızda Japonların adeta silindiklerini görüyoruz. Herhalde bu bankalar açık pozisyonda devalüasyona çatmadılar. Tabii çatmadılar, ama Japon bankacılık sistemi reel sektörü yeterince destekleyemedi. Daha doğrusu reel sektör Japon bankalarına destek olamadı. Uzun süren resesyon Japon bankalarını hem likidite, hem de kâr sıkıntısına soktu. Sürekli indirilen faizler kâr denilen kavramı Japon bankacılık sistemi için tatlı bir hayal haline soktu. Öte yandan, para piyasalarına yakın olma ve değişimi yakalama özellikleri Amerikan bankacılığına lig atlattı.
Dikkat çeken bir nokta da büyüklükler. On yıl önce dünyanın en büyük 10 bankasının piyasa değeri 406 milyar dolar ediyordu. Şimdi ise ilk 2 bankanın piyasa değeri bile 467 milyar dolar ediyor. İlk 10 bankanın toplam değeri 1.137 milyar dolara ulaştığına göre, yüzde 180 oranında bir büyüme gerçekleşmiş. Borsanın şişmesinden mi? Elbette hayır. Sadece değişimi yakalamayanlar küme düşüyor da ondan! Bu arada belirtelim. Bizim bankacılık sistemimizin piyasa değeri dünyanın 15’inci büyük bankasının değerini muhtemelen 10’da biri!
10 yılda neler değişti
Piyasa kapitalizasyonu bakımından yıl sonu değerlerine göre en büyük finans şirketleri.
Kaynak: Morgan Stanley Capital International
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025