Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Şu kur belasından kurtulamadık. Yine bir siyasal riskin ortaya çıkmasıyla kur aldı başını, gitti. Ama bu sefer tek başına kaldı. Kimse peşine takılmadı... Hatırlarsınız, geçen yıl 25 Mayıs’ta Devlet Bakanı Yüksel Yalova, ekonomiden sorumlu Bakan Kemal Derviş’le tütün politikasında çatışınca, kur yine almış başını gitmişti. Ama o zaman devalüasyon yüzde 10’a varmış, bayağı da peşine takılanlar olmuştu.
Bu sefer artış çok daha az (yüzde 4 kadar) oldu. Demek ki, siyasette riskler artsa da, ekonomide işler daha iyi bir noktada. Bu kadarıyla da Bakan Derviş haklı galiba. Yani artık durumlar farklı. Ancak daha önce de yazdık; aslında bir süredir gerek Merkez Bankası (MB), gerekse Bakan Derviş kuru yukarı çekmek için çabalıyordu. Derviş kredibilitesini kullanarak demeçler veriyor, MB de sürekli döviz talebiyle piyasadan döviz çekiyordu. Her ikisi de kura müdahaleydi.
Okuyucularımızdan bazıları ekonomi yönetiminin neden kur meraklısı olduğunu merak ediyor. Açıklayalım. Dünyada bütün gelişmiş ülkeler ihracatta önemli konuma sahip. İhracatı zayıf, fakat kalkınmış ülke hemen hiç yok.

Neden kur takıntısı
Yandaki tabloda da görüldüğü gibi, dünyanın en fazla ihracat yapan ülkelerinin hemen hepsi zengin ülkeler. İkinci Dünya Savaşı’nın iki yenilen ülkesi Almanya ve Japonya, Amerika ile Kanada’nın toplamı kadar ihracat yapıyor. İhracat yaptıkça başarıları artıyor.
Satabilmek zor, satın almak kolaydır. İthalatla ihracatın farkı da budur. Diyecesiniz ki, "ithalat yapan yurtiçinde satıyor". Olabilir. Fakat dünyanın acımasız rekabet ortamında satabilme çok daha güçtür. Ama dinamizm sağlar.
Tabloda, ilk on ülkeye baktığımızda hep kalkınmış ülkeleri görüyoruz. Ardından ise gelişen, üstün performans gösteren ülkeler görülüyor. Mesela bir zamanlar krize giren Meksika, Güney Kore, Tayvan şu anda ciddi ihracatçı ülkeler. Meksika burada çok özel bir örnek. Krize girmeden önce gayet zayıf olan ihracatını kat kat artırarak milli gelirinin yüzde 30’una (150 milyar dolara) ulaştırdı. Nasıl mı? Bir, kuru serbest bırakarak, ve iki, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi’ne katılarak.
Türkiye’nin de ihracatını artırması gerekiyor. Ancak serbest veya dalgalı kur sisteminde kuru döviz arz ve talebi belirler. Bu durumda ihracat zarar görebilir. Çünkü pek kura bağlı olmayan döviz gelirlerimiz de var: Mesela işçi dövizleri ve turizm. Bu yıl reel kur ihracata zarar verecek bir noktada olsa bile, döviz açığımız olmayacaktır. İşte ekonomi yönetimini de rahatsız eden bu. Sıkıntıları bir takıntıdan değil, bilgiden kaynaklanıyor.
2000 yılında reel döviz kuru değer kazanmış, bunun bir kısmı da Alman markının dolara karşı değer kaybetmesinden kaynaklanmıştı. Buna rağmen ihracat yüzde 7’ye yakın artabilmişti. Bu yıl reel kur devalüasyonuna rağmen ihracat artabiliyorsa, devalüasyon takıntımızdan kurtulmamız gerektiği düşünülebilir. Ama hayır. Önemli olan olumsuz koşullar yaratarak başarmak değil, olumlu koşullar yaratarak başarmaktır. İhracatın önü de açılmalıdır.