Hurşit Güneş

Hurşit Güneş

hgunes@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Önceki gün açıklanan sanayi kesimi üretim endeksi kimi meslektaşlarımızı sevindirse de, Ankara’da bir temkinlilik gözleniyor. Acaba neden şıkır şıkır oynamıyorlar diye dün bayağı düşündük. Yüzde 18.7’lik bir artış, neresinden bakılırsa bakılsın, hayli sevindirici değil mi? Elbette. Herhalde bir bildikleri vardır, dedik.
Bu temkinli yaklaşımın arkasında dört olasılık bulunabilir: İlki, bu artışın bir kısmının stok yenilemesinden kaynaklanması olabilir. Yani tüketimin hemen artmadığı düşünülebilir. Kriz boyunca zararına mal satıp, stok boşaltan üreticiler şimdi bir miktar stok yapıyor olabilir. Gerçekten CNBC - E’nin mart ayındaki Tüketici Güven Endeksi pek umut vermemişti. Ancak bu denli bir stoklama da düşünülemez. Üstelik ancak gelecekte talep artışı beklentisi varsa stoklama yapılır. İkincisi, dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, geçen yıl mart ayı, bayram nedeniyle (işgünü sayısı bakımından) daha kısaydı. Bu yıl daha fazla çalıştığımızdan üretim artmış olabilir. Ama bu da abartılmamalı. Çünkü geçen yıl işgünü sayısı 18’di. Bu yıl ise 22. Aradaki fark kabaca yüzde 20. Yani 19 puanın olsa olsa 4’ü buradan açıklanabilir. Bir başka olasılık da, dereyi görmeden paçayı sıvamamak olabilir. "Hele bir nisanı da görelim de" demiş olabilirler... Üstelik rehavet endişesi de olabilir.

Ankara’daki ekonomi yönetiminin kaygı duyacağı en önemli gelişme bizce enflasyon. Canlanmayla birlikte son aylarda imalat sanayiinde bir fiyat artış eğilimi gözleniyor. Aşağıdaki tabloda mart ayında, çekirdek enflasyon denilen, imalat sanayii fiyat endeksinin bir miktar yükselerek yüzde 1.3 olduğu görülüyor. Nisanda bu rakam yüzde 1.9’a yükseliyor. Gerçi bu, dünyada yükselen petrol fiyatlarından kaynaklanmıyor. Çünkü artışlar pompaya tam olarak yansıtılmadı. Tabloda ikinci satırda, sanayi üretimi artışları görülüyor. Bir yıl öncesinin aynı ayına göre ocak ve şubatta görülen daralma, fiyat endekslerine de yansıyordu. Mesela şubatta daralma artınca fiyatlar da yavaşlamıştı. Oysa martta durum değişmiş, üretim artışıyla beraber fiyatlar da yükselmeye başlamıştı. (Nisan ayı üretimini bilmiyoruz.) İşte bu gelişme, özellikle Merkez Bankası’nın, dikkatini çekmiş olabilir.
Eğer bu, canlanmanın getirdiği bir enflasyon hortlaması ise, tepesine vurmak gerekir. Neyle mi? Tabii ki faizle. Yeter mi? Elbette hayır. Maliye politikasında, özellikle kamu harcamalarında, daha da sıkı bir disiplin uygulanması gerekir.



Bununla beraber bu tablo yanlış anlamaya yol açmamalı. Bu tablo enflasyonun yüzde 35’in altında gerçekleşmesinin mümkün, fakat kesin olmadığını gösteriyor. Önceleri aşırı durgunluğun çok düşük enflasyon getirme olasılığı vardı. Öyle olmayacağı şimdi görülüyor. Öte yandan, yüzde sıfır (yahut da sağ taraftan kalkılmışsa; yüzde 2) gibi atmasyon, ya da kasıtlı karamsar tahminlerin de geçerli olmadığı belli oldu.
Gerek MB, gerekse Hazine uyguladıkları politikalardan ödün vermezlerse, bu yıl hem büyüme tatmin edici düzeyde, hem de enflasyon hedeflenen düzeyde olur. Gevşememeli, şıkır şıkır oynamamalı, ama yine de nisan ayı tekrar sevindirebilir.