Dün yine piyasalarda faiz ve döviz kuru yükseldi. Borsa da haftalardır gösterdiği inişini sürdürdü. Sabah bir ara döviz kuru 1.540.000 TL’yi geçince, kaygılar daha da arttı. Aslında dolar - euro paritesindeki değişim hesaba katıldığında varılan okta 1.600.000 TL’yi geçiyor. Ve bu son bir ayda TL’nin yüzde 19.4’lük bir değer kaybına tekabül ediyor.
Faizdeki tırmanış ise büsbütün şaşırtıcı. 9 Nisan 2003 vadeli bono faizinin yüzde 72 bileşke ulaşması yılbaşındaki düzeyin de üstüne döndüğümüzü gösteriyor. Bu da vadeye kalan 9 ay boyunca yatırımcısına her ay net yüzde 5.7 verimi garantiliyor. Faiz ve kurların zıplaması, yürekleri de hoplatıyor. İki günden beri bir sürü kişi telefona sarılıp "aman yandık hocam, halimiz nedir" diye soruyor. Açıkçası iki yıldır insanları yatıştırmaktan, kendimi ekonomistten ziyade psikoterapist gibi hissetmeye başladım!
Dün hala krizi aşamadık mı, diye kendi kendime sordum. Oysa teknik olarak aştığımızı biliyorum. Cari işlemlerde bir sorun yok. Yavaş yavaş büyüme de ortaya çıkıyor. Enflasyon iyiye gidiyor. Kamu maliyesinde de performans tatminkar. Ayrıca iç borçlanmada da faizler, her şeye rağmen, IMF’nin öngördüğü limitler içinde seyrediyor. O zaman piyasaları rahatsız eden ne? Ekonomik gelişmeler olumluyken finans piyasaları bu denli rahatsızsa, olumsuz bir beklenti olmalı. Ve sanıyoruz ki, şu andaki güvensizlik temel olarak hükümetin sona ereceği varsayımına dayanıyor. Üstelik, hükümetin sona ermesi sonrası için başka bir umut da bulunmuyor. Kısacası, belirsizlikler mali piyasalara hükmediyor.
Yaşanan çalkantılar Merkez Bankası’nın faizleri indirmesine engel olurken, büyümenin de canlanmasını geciktiriyor. Bununla beraber, piyasalarda şu anda oluşan çalkantılar ekonomiye zarar verecek boyutta değil. Çünkü bu durum ancak bir süre daha sürerse kamu dengelerini bozabilir. Üstelik, faizdeki yükselişin verdiği hasar, döviz kurunda beklenmiyor. Ankara’daki ekonomi yönetimi kurların yüksek seyretmesi gerektiğini zaten sık sık belirtiyordu. İstenilen de oldu. Bakalım ihracat mı artacak, ihracatçının cebine giren mi?
Geçen programda faizlerin yükselmesini engelleyecek bir araç yoktu. Faizler yükseldikçe iç borç büyüyordu. Çünkü kurun kontrol edilmesi gerekiyordu. Şimdi böylesi bir zorunluluk bulunmuyor. Kur giderse gitsin, asıl faizlerin çok sıçramaması gerek. Üstelik gecelik faizler tamamiyle Merkez Bankası’nın elinde. Ekonomide fiyat artışları yavaşladıkça faizler düşürülüyor. Dolayısıyla bono alan hep aynı faizi aldığından mutlaka kazanıyor. Hele hele gecelik faizler yüzde 48, repo faizleri de yüzde 34 - 36 düzeyindeyken, bononun değişmeyecek yüzde 55’lik gecelik verimi hayli doyurucu hale geliyor...
Siyasette dengeler değişiyor. Bunun da mali piyasalara bir miktar yansıması çok doğal. Ama bizde tefritle, ifrat hep karıştırılır. Ortalığın bu denli darmadağın olması da o denli anlamsız. Kısa vadede piyasaların psikolojisi olumsuz etkilense de, ekonomik temellere zarar vermeyeceğine göre yatışmakta yarar var.
Özay Şendir
Özel’den Sosyalist Enternasyonel mesajları ve İsrail
23 Mayıs 2025
Cem Kılıç
Üretken yapay zekâ dört işten birini tehdit ediyor!
23 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Hayal bile kuramıyoruz!
23 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Rakamlar yalan söylemez
23 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Suriye, İsrail ve karıştırıcılar
23 Mayıs 2025