Gösterge Özel konuşmalarında ise haksız biçimde 26 yıldır parlamento dışında bırakılmasını gösteriyor. Öte yandan, İlhan Kesici de CHP'den aday oldu. O da bunu olağanüstü bir dönemde Baykal'ın potansiyel bir başbakan performansı göstermesine bağlıyor. Her ikisini de değerlendirmeyeceğiz. Ancak parti değiştirmenin hafızamızın derinliklerinde yeri var.Bundan 25 yıl önce vefat eden babam bir politikacıydı. Ailesine rağmen siyasete CHP'den değil, Demokrat Parti'den atılarak 1954 yılında milletvekili seçilmişti. Bu davranışında seçkinci devlete karşı halkın demokrasi arayışı etkin olmuştu. Ancak iki yıl içinde DP'de muhalif kanada düşmüş, Menderes'in antidemokratik ve hukuk dışı davranışları üzerine, bir grup arkadaşıyla DP'den ayrılıp Hürriyet Partisi'ni kurmuştu. 1957 seçimlerinde HP bozguna uğrayınca da CHP'ye katılma kararı almışlardı. O günlerde DP kökenli olmaları nedeniyle, İsmet İnönü'nün kanatları altında olmalarına rağmen, bazı CHP'lilerce ilk başlarda pek sıcak karşılanmadıklarını bana aktarmıştı. Yani bu iş dışarıdan göründüğü gibi kolay değildir. Çok sancılıdır. Ertuğrul Günay'ın AKP'ye geçmesi medyada büyük gürültü kopardı. CHP'liler çok kızgın. Günay ise kamuya açık konuşmalarında bunun hukuka aykırılık ve demokrasiye karşı yapılanlara tepki olarak geliştiğini söylüyor. Özellikle karşıtlığı keskinleşmiş ve belirgin fikirsel ayrışmalar taşıyan siyasal partiler arasında geçiş yapmak daha zordur. Tepki çeker. Bu tepki bazen ayrılanan yerde hıyanet gerekçesiyle, bazen de geçilen yerde yabancılık gerekçesiyle oluşur. Parti değiştirmek elbette suç değildir. Hatta gerekçeleri kabul görürse itibar bile kazanılabilir. Ancak bu kararı alan kişinin konumu da çok önemlidir.Mesela İngiltere'de de parti değiştirme kavramı vardır (crossing the floor). Karşıya geçme anlamına gelir. Milletvekillikleri düşmemesine rağmen bunu yapan çok azdır ve genellikle back-bencher denilen isimsiz milletvekilleri arasında olur. Oysa bir siyasal partinin liderliğine soyunulmuş ise, daha sonra karşı bir partiye geçmenin izahı çok zordur. Belirgin bir fikir ya da ilke ayrılığı üzerine parti içinde yapılan mücadele sonunda ayrılma kaçınılmaz hale gelebilir. Mesela İngiliz İşçi Partisi içinde Roy Jenkins (Maliye Bakanı), David Owen (Dışişleri), Shirley Williams (Eğitim) ve Bill Rodgers (Ulaştırma) 1970'li yıllarda partiyi merkeze çekme mücadelesi yapıp kaybettikten sonra 1981'de Sosyal Demokrat Parti'yi kurdular. Hiç de tepki görmediler. İhanetle suçlanmadılar. Fakat karşıt oldukları Muhafazakâr Parti'ye geçselerdi herhalde aforoz edilirlerdi! Hıyanet mi, çaresizlik mi? Aslında parti değiştirme ya etik bir konudur (ayrılma ahlaki bir gereklilik de olabilir, ahlaksız bir davranış da) ya da parti ideolojilerinin yeterince derinleşmemiş olması gerekir. Oysa bugün sağ ve sol arasında devletçi-laisizm ile liberal-muhafazakârlık ekseninde keskin bir karşıtlık oluştuğuna göre, bu geçişler nasıl oluyor? Acaba siyasal partiler bir yandan karşıtlığı keskinleştirirken, diğer yandan merkeze kayarak oy tabanlarını mı geliştirmek istiyor? Eğer öyleyse bu diyalektik yapı sonunda sürdürülemez bir çelişkiye dönüşmez mi? Bir siyasal karmaşa yaşadığımıza hiç kuşku yok. Umarız sonunda bir billurlaşmaya ulaşılır. hgunes@milliyet.com.tr Sürdürülemez diyalektik yapı