Dün Hürriyet gazetesinde Şükrü Kızılot Gelirler Genel Müdürü Osman Arıoğlu’na dayanarak şirketlerin AR - GE (araştırma ve geliştirme) harcamalarına getirilen vergi kolaylıklarını aktarıyordu. Birincisi, bu tür harcamalar gider yazılabiliyormuş. Ancak AR - GE’den sağlanan kazançların beş yıl süreyle vergi dışında kalması daha olumlu. Keza bu alanda çalışanlara on yıl süreyle her türlü vergi muafiyeti sağlanması da. Nihayet bu alanlara yapılan her türlü bağış ve yardımın vergiden düşülebilmesi de önemli.
Ancak sanayimiz gerçekten bilime olumlu bakıyor mu? Acaba Türk sanayii kendi teknolojisini üretebilmek için bir çaba gösteriyor mu? Ne yazık ki, çok eleştiren, Ankara’dan çok talepte bulunan iş alemi iğneyi kendisine hiç batırmıyor. Çünkü pek bir şey yapmıyor.
Neredeyse on yıl önce (1994) Yedinci Kalkınma Planı Bilim ve Teknoloji Özel İhtisas Komisyonu raporunda on yıl sonraki hedeflerini şöyle saptıyordu:
On bin çalışan nüfus başına araştırmacı sayısının 15’e çıkması,
AR - GE harcamalarının milli gelir içindeki payının yüzde 1’i aşması,
Ülkemizin bilime katkı bakımından dünya sıralamasında 30’unculuğa,
Özel kuruluşların AR - GE harcamalarına ayırdığı kaynağın ülke AR - GE harcamaları içindeki payının yüzde 30’a çıkarılması... (O tarihte yüzde 18’di)
Yedi yıl sonra (2001) ulaşılan durum ise şöyleydi:
On bin çalışan nüfus başına araştırmacı sayısı hala 12,
AR - GE harcamaları milli gelir içinde yüzde 0.5’ten aşağıda,
Ülkemizin bilime katkı bakımından dünya sıralamasındaki yeri (1 milyon kişi başına SCI’ya giren yayın sayısı) çok düşük. AB ortalaması 600 civarındayken, Portekiz’de bile 340. Oysa Türkiye’de sadece 92!
Özel kuruluşların AR - GE harcamalarına ayırdığı kaynak pek artmadı. Umarız bu son teşvikler bunu artırma yönünde etkili olur.
Çoğu AB ülkesinde AR - GE harcamalarının milli gelir içindeki payı yüzde 1.5’u geçiyor. Hatta Amerika’da yüzde 3’lere ulaşıyor. Tayvan’da, Singapur’da yüzde 2’lere ulaşan bu rakam, Güney Kore’de yüzde 2.5’i aşıyor.
Devam edelim ve Kore, Singapur, Macaristan ve Yunanistan’la bir karşılaştırma yapalım:
Dikkat edilirse, Türkiye benzer ülkelerle de karşılaştırıldığında tüm kriterlerde geri kalıyor. Gerçi AR - GE personelinin üretkenliği (yayın sayısı) konusunda çok geri kalmamakta. Ancak nüfus dikkate alındığında, eğitim düzeyinin düşük olması nedeniyle, rakip ülkelerin çok arkasına düşüyor.
Gelişmiş ülkelerin ucuz ekmek bahçelerinden biri olmaktan çıkarak, gelişmiş bir ekonomi elde edilmesi isteniyorsa, katma değeri yüksek ürünler yaratılması şart. Bunun da en etkin yolu AR - GE. Kendi ürünümüzü kendimiz yaratmalıyız. Ancak gidişat ortada. Böyle giderse Türkiye’nin çağdaş ülkelerin arasında yer alması ham bir hayalden ibaret kalıyor.